Bölüm 17 - Xzuen Gosu



Haru rakibini normal yollarla yenemeyeceğini anladığı için tekniğini kullanmak zorunda kalmıştı. Yine de bundan pişman değildi. Bir kez daha birinin önünde diz çökmektense asırlarca işkence çekmeyi yeğlerdi. Kadim Azarath'ın Adıyla Hükmetme tekniğini kullandığı anda oluşturduğu bir metrelik üç tane güç küresini bir araya getirerek elinde ki kırmızı kılıca yönlendirdi.


Daha sonra kılıcını gökyüzüne doğru kaldırarak gökyüzünde ki bütün kırmızı yıldırımların kılıcında toplanmasını sağladı.


Havada ki yağmur bulutları dağılmaya başlarken Haru'nun elinde ki kırmızı kılıç aşırı güçle birlikte bütün arenada duyulan güçlü çatırtılar çıkarmaya ve yoğun bir kırmızı ışık saçmaya başladı. Xzuen Gosu kraldan aldığı emirle birlikte silahını çıkartarak saldırıya geçti.


Haru rakibinin kendisine doğru değişik bir hız tekniği ile koştuğunu görünce gardını alarak beklemeye başladı. Kadim Azarath'ın hafıza sarayına yüklediği bilgiler arasında bulduğu değişik bir kılıç stilini denemeyi düşünüyordu. Bunun sebebi rakibinin kendisinden çok güçlü olması ve bilmediği bir kılıç stiline karşı savunma yapamayacak olmasıydı.


Haru Sujen Kılıç Stili'ni hafıza sarayında dikkatlice inceleyerek özümsemiş ve o stili uygulayabilir hale gelmişti.


Rakibi karşısına geldiği anda elinde ki sarı ışıklar saçan baltasını ona doğru savurdu. Haru o darbeyi engellese bile karşısında ki kişi oldukça güçlü bir savaşçı olduğu için geriye savrularak yere düşer ve savunmasız kalırdı.


Haru Yolan Adımları tekniği sayesinde rakibinin hamlelerinden sıyrılsa da rakibinin kullandığı değişik hız tekniği sayesinde oldukça zorlandığı bir gerçekti. Kılıcı oldukça güçlü olsa da onu kullanabilecek bir fırsat bulamamıştı. Çünkü rakibinin yüzlerce kilo ağırlığında ki darbelerinden kaçmakla meşguldü. Kılıcı ile doğrudan bir kırmızı yıldırım atışı da yapamıyordu.


Rakibinin kullandığı hız tekniği Haru'nun tekniği olan Yolan Adımları'ndan daha gelişmiş olduğu için kırmızı yıldırımlardan kolaylıkla kaçabilirdi. Haru kullanabileceği iyi bir savaş hilesi aramaya başladı.


Çünkü bir savaş hilesi kullanmazsa bu rakibi yenmesi imkânsızdı. Rakibi hiç boşluk vermeden ustaca saldırılar düzenliyordu.


Haru mecburen riske girerek onun boşluk vermesini sağlamak zorundaydı. Aklına gelen savaş hilesini uygulamaya karar verdi. Bu savaş hilesinin riski oldukça fazlaydı. Fakat bu durumda çok seçeneği yoktu. Haru aniden rakibi de dâhil kimsenin beklemediği bir şey yaparak elinde ki kırmızı kılıcı gökyüzüne doğru fırlattı. Kılıç kaynak enerjisini göndermeyi kestiği andan itibaren keskin kısımları yok olarak sap haline döndü.


Rakibi gökyüzüne doğru fırlayan kılıcın birden küçülmesini ve bir kılıç sapına dönüşmesini izlerken Haru bu bir anlık dalgınlıktan yararlanarak Yolan Adımları ile rakibinin arkasına geçti. Xzuen ne olduğunu anladığında yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı.


Çünkü Haru Yolan Adımları tekniği ile rakibinin arkasına geçtiği sırada yenilen Kızıl Birlik askerlerinden birinin sıradan kılıcını yerden almıştı. Bu kılıçla rakibinin sırtında hızlıca iki tane kesik açmayı başardı. Xzuen sırtında ki yoğun acıya rağmen geri dönerek elinde ki baltayı rakibine doğru savurdu. Balta Haru'nun sıradan kılıcına çarptığı anda kılıç parçalandı ve Haru üç metre geriye savrularak yere düştü.


Aldığı ağır darbe elinde ki kılıca rağmen bedenine yoğun bir hasar vermişti.


Kaburgaları ve sağ kolunda ki üç kemik kırılmış aynı zamanda sağ omzu yerinden çıkmıştı. Haru gelişmiş bir bedene sahip olmasa o saldırıdan sağ kurtulamayacağını anladı. Bu durumda yapabileceği hiçbir şey yoktu. Kılıcını kaybetmiş ve savaşamayacak hale gelmişti.


Tam bir şey yapamayacağını düşündüğü sıradan aklına denge geldi. Öyle ya Kadim Azarath'ın Adıyla Hükmetme tekniğini kullandığında güç var etmişti. Fakat karşılığını sağlayacak gücü yok etmediği için denge sağlanmamıştı. Haru zorlukla da olsa ayağa kalkmayı başardı. Bedeninde ki acıya rağmen Kadim Azarath'ın Adıyla Hükmetme tekniğini bir kez daha kullandı.


Bu sefer ki hedefi doğrudan Xzuen'di. Haru var ettiği üç metrelik güç küresine karşılık gelen gücü Xzuen'in bedeninden yok ediyordu.


Böylece hem dengeyi sağlamış oluyor hem de rakibini zayıflatıyordu. Üç metrelik güç küresine karşılık gelen gücü yok ettikten sonra durmadan bir üç metrelik güç küresine karşılık gelen gücü daha yok etti. Bu sayede dengeyi sağlamak için üç metrelik bir güç küresi oluşturması gerekiyordu.


Haru rakibini iyice zayıflattığı anda bedeninde ki gücü yok etmeyi durdurarak dengeyi sağlaması için birer metrelik üç tane güç küresi oluşturdu. Denge sağlandığı için tekniğini bir daha kullanması gerekmiyordu.


Rakibi neler olduğunu anlamaya çalışırken Haru birer metrelik güç kürelerini sırayla rakibine fırlattı.


Her güç küresinin bedenine çarpmasıyla birlikte olağanüstü acı çeken ve fiziksel hasar alan Xzuen üçüncü güç küresinin bedenine çarpmasıyla birlikte kendinden geçmiş bir şekilde yere yığıldı. Haru rakibini etkisiz hale getirdiğini görünce yere düşen kırmızı kılıç sapını aldı. Ayakta zorlukla durmasına rağmen hala yapması gereken bir şey vardı. Bunun için yerde yatan Yukia'nın yanına gitti.


Yukia'dan intikam alacağı zaman bu intikam için kalıcı izler bırakacağı düşünüyordu.


Şimdi bunun için fırsatı vardı. Elinde ki kırmızı sapa kaynak gücünü gönderdiği anda iki taraftan uzayarak ucunda kırmızı yıldırımlar olan haline geri döndü. Kılıcına en son yüklediği güç ve gökyüzünden topladığı kırmızı yıldırımlar yüzünden kılıcı aşırı güçlüydü.


Yukia çektiği acıya dayanamayıp kendinden geçmişti. Haru elinde ki kılıcı sıkıca kavradıktan sonra arenaya bir göz gezdirdi. Tüm izleyiciler nefeslerini tutmuş Haru'nun ne yapacağını merakla bekliyorlardı. Kızıl Birliğin liderini bile yendiği için kimse ona karşı çıkma cesaretini gösteremiyordu. Kralsa Haru'nun gücüne ve kullandığı tekniğe hayran olmuş bir şekilde neler olacağını izliyordu.


Onun için Kızıl Birlikten rütbelide olsa bir askerin ölmesi çokta önemli değildi.


Önemli olan bu askerin gücünün boyutunu anlamaktı. Bunun için en ufak bir müdahalede bulunmadığı gibi kimsenin Haru'ya karışmamasını emrederek neler yapacağını izlemeyi tercih etmişti. Haru elinde ki kılıçla Yukia'nın güzel yüzüne boylu boyunca iki kesik attı.


Kesiklerin çok derin olmamasına özellikle dikkat etmişti. Yukia kılıcın kırmızı yıldırımları ile çarpıldığı için kendine gelmiş ve yeniden acı çığlıkları atmaya başlamıştı. Haru hiç durmadan Yukia'nın yüzüne kesikler atmaya başlamıştı. Bu kesikler onun etini yarıp yüzünün şeklini değiştirirken yoğun kırmızı yıldırımlar her kesikte eti yakarak dağlıyordu. Böylece çok kısa sürede Yukia'nın yüzü şekil değiştirmişti.


Haru kendini zorlukla kontrol ederek geri çekildi. Yukia'nın eskiden güzel ve beyaz tenli olan yüzü şimdi her tarafı yanık ve yüzlerce kesikle dolu iğreti, bakılmayacak kadar çirkin bir yüze dönüşmüştü. Hırsını hala alamayan Haru kılıcını doğrudan Yukia'nın dantianına soktu.


Bu şekilde Yukia'nın bir daha dantianını kullanamamasını sağlamış oluyordu.


Yaralanan bir dantianı iyileştirmek en zor şeylerden biri olduğu için Yukia bundan sonra ki hayatını güçsüz bir şekilde herkesin önünde eğilerek geçirecekti. Üstelik Yaokai Şehri'nden kovulacaktı. Çünkü bu şehir askeri bir şehirdi. Yukia gücünü kaybettiği için bu yüzle dilencilik dışında bir şey yapamazdı. Haru onu hayatı boyunca aşağılanacağı bir hale getirmişti.


Aslında onu öldürmek isterdi. Fakat ölüm onun için çok basit bir ceza olurdu.


Oysa şimdi başkasının önünde eğilmenin ve aşağılanmanın ne demek olduğunu anlayacaktı. Yukia kan kaybı nedeniyle kendinden geçerken Haru kılıcına kaynak enerjisini göndermeyi keserek sap haline gelmesini sağladı ve beline astı.


Bütün izleyicilerin merak ettikleri tek bir şey vardı. Haru tek başına Yukia'yı Kızıl Birliğin lideri Xzuen'i ve sekiz Kızıl Birlik askerini yendiği için şimdi ne olacağıydı. Sonuçta turnuvanın son aşaması henüz yapılmamıştı. Herkes turnuvayı kimin kazanacağını merak ediyordu. Güney Kartal Krallığı'nın kralı ayağa kalktı. Bu durumda yapılabilecek tek şeyi yapacaktı.


Arenada ki izleyicilere "Dördüncü halkadan doğu kampı askeri olan Haru Johun Kızıl Turnuva'nın birincisi olmuştur. Bir milyon altın ödülü ile birlikte Kızıl Birliğe doğrudan katılma hakkı kazanmıştır" dedi. Kralın konuşmasının ardından izleyiciler Haru'yu alkışlamaya başlamışlardı.


Haru hem intikamını almanın hem de Kızıl Birliğe girerek biraz daha güçlenmenin sevincini yaşıyordu.


Turnuva alanı düzenlenirken Haru kralın yanına giderek ödülünü aldı. Bir milyon altın bir ticaret bilekliğinin içine konmuştu. Bu bileklikler içinde sadece altın ve hiçbir özelliği olmayan değerli taş depolamaya yarayan nesnelerdi. Büyü ile yapılabildikleri için her yerde bulunurdu.


Fakat ticaret bilekliğinin içinde ki bir milyon altın gerçekten büyük bir ödüldü. Bu para ile birçok güçlü nesne ve değerli teknik alınabilirdi. Haru kraldan aldığı ticaret bilekliğinin üzerine kanını damlatarak sadece kendisinin kullanmasını sağladı. Haru ölmediği veya isteyerek bu bağdan vazgeçmediği sürece kimse bu bilekliği kullanamazdı. Haru bilekliği bileğine taktıktan sonra turnuva alanından ayrıldı.


Bundan sonra birinci halkada kalacaktı. Çünkü Kızıl Birliğin kışlası birinci halkanın ortasında ki kalede bulunuyordu.


Bu kale Kızıl Birliğe aitti. Kaleye Kızıl Birlik askerlerinden başka hiç kimse giremezdi. Bütün Yaokai Şehri'nin en iyi malzemelerinin bulunduğu geniş çarşı bu kalenin içindeydi. Aynı şekilde en iyi yemekler ve gıda maddeleri de bu kalede bulunurdu.


Kızıl Birlik Yaokai Şehri'nin yöneticisi konumundaydı. Haliyle şehrin ve krallığın sağladığı bütün üstünlüklere ve lükse sahiplerdi. Haru turnuva alanından ayrılınca Kızıl Birliğin kalesine geldi. Turnuvayı kazandığı için kaleye kısa bir kontrolün ardından alınmıştı. Kale gerçekten büyük bir alana sahipti. Haru muhafızlardan birinin yönlendirmesiyle kalenin içinde ki acemi kışlasına geldi.


Rütbesiz bir asker olduğu için kışlanın bu bölümünde kalacaktı. Haru kışlada ki diğer Kızıl Birlik askerlerinin bakışlarına aldırmadan odasına girdi. Üzerinde ki sarı doğu kampı kıyafetlerini giymesine gerek kalmamıştı. Çünkü artık kırmızı Kızıl Birlik kıyafetlerini giyecekti.


Kıyafetinin sağ omuzunda kızıl bir yıldız vardı. Anlaşılan rütbe sistemi doğu kampında ki ile aynıydı.


Haru zaten bu düzeni bildiği için uyum sağlamakta sorun çekmemişti. Yeni kıyafetlerini giydikten sonra kıyafetleri ile uyumlu olan kırmızı kılıç sapını beline asmıştı. İlk önce yapması gereken şey bir kan sözleşmesi yapmaktı. Bu sözleşme ile kılıcı ile kendini bağlayacaktı. Bu sayede hem kılıcının gücünü geçici bir süre için kendine aktarabilecek hem de kılıcını ondan başka kimse kullanamayacaktı.


Fakat bu kan sözleşmesini yapmak için gerekli olan malzemelere henüz sahip değildi. Yine de ticaret bilekliğinde ki bir milyon altın ile malzemelere sahip olmanın çok zor olmayacağını düşünüyordu. İkinci yapmak istediği şeyse simya malzemeleri ile yeni bir cübbe almaktı.


Eski cübbesi doğu kampında kalmıştı. Cübbede önemli bir iksir olmadığı için onu alması gerekmezdi.


Zaten bu saatten sonra Kızıl Birlik içinde rütbe kazanamadığı takdirde birinci halkadan çıkamazdı. Acemi askerlere kaleden çıkmaları için bile izin verilmiyordu. Haru kalenin içinde ki çarşıdan bu ihtiyaçlarını karşılayabileceğinden emindi. Zaten bildiği binlerce iksir formülü sayesinde her gün iksir yaparak bunları satabilirdi. Bu sayede hem para kazanır hem de simyacılıkta gelişme şansını yakalardı.


Başlangıçta simyacılığa sadece silahı için bir güçlendirme iksiri yapmak adına başlamıştı.


Fakat sonradan ustası Zhimu'ya olan saygısından ve kendisine yaptığı yardımlardan dolayı onun amacı olan bir uçuş iksiri yapana kadar simyacılıkta gelişmeyi düşünüyordu. Ayrıca böyle bir iksir yapabilirse kendisine faydaları inanılmaz olurdu.


Uçan bir savaşçının hele ki bu savaşçının oldukça güçlü bir silahı varsa yenemeyeceği düşman yoktu. Sonuçta uçmak rakibin hareketlerini büyük ölçüde kısıtlayarak saldırı ve savunma yapmasını inanılmaz zorlaştırıyordu. Haru hala Yukia karşısında yaşadığı zorluğu unutmuyordu. Eğer güçlü bir kılıca sahip olmasa orada kesin yenilirdi. Aklında yapacaklarını planladıktan sonra acemi kışlasında ki odasından ayrılarak kalenin içinde ki çarşıya gitti. İstediği malzemeleri sadece simya dükkânında bulabileceği için ilk gördüğü simya dükkânına girdi.


Dükkânın için çeşitli bitkiler ve materyallerle doluydu. Bir tarafta çeşitli ebatlarda simyacı cübbeleri vardı.


Haru bütün simya malzemelerini Kuzey Kaplan Krallığı'nda bırakmak zorunda kaldığı için yeni malzemeler alması gerekiyordu. Bunun için dükkân sahibine "Bana her türlü iksiri yapabileceğim bir simya seti ile bir simyacı cübbesi ve listede ki şu malzemeleri ver" dedi.


İhtiyacı olan malzemeleri bir listeye yazmıştı. Birçok iksir için yeterli malzeme vardı. Dükkân sahibi acemi bir askerin istediği simya malzemeleri karşısında şaşkınlığa uğradı. Daha sonrada bunun bir çeşit şaka olduğunu düşünerek güldü. Haru dükkân sahibinin kendisi ile alay ettiğini görünce oldukça sinirlendi. Yine de ilk günden bir sorun çıkarmamak için bir şey yapmadı.


Fakat ilk fırsatta bunun hesabını ona sormayı aklına not etti. Daha sonra ticaret bilekliğinden iki torba dolusu altın çıkardı.


Dükkân sahibi karşısında iki torba dolusu altını görünce bu askerin oldukça ciddi olduğunu anlamıştı. Üstelik biraz önce ona güldüğü için büyük bir pişmanlık duyuyordu. İki torba altını önemsizcesine ortaya atan biri hiç kuşkusuz oldukça güçlü biriydi.


Ya da güçlü bir arka plana sahipti. Dükkân sahibi hangi seçenek olursa olsun oldukça kötü bir duruma düştüğünün farkındaydı. Bunun için onunla iyi geçinmeye bakacaktı. Hemen listede ki yüzlerce çeşit bitkiyi ve materyali hazırlamaya başladı. Bu malzemeler hazırlanmayı bitirdiği zaman otuz sandığı doldurmuştu. Malzemelerin ardından elinde ki en iyi simya setini hazırlamaya başladı.


Bu sette her çeşit iksir için farklı şişeler, iksirleri yapmasını sağlayacak bir simya ocağı ile malzemeleri karıştırmasını veya ayrıştırmasını sağlayacak malzemeler vardı. Bu malzemelerin hepsi iki sandığı doldurmuştu.


Hepsi bitince elinde ki en iyi simyacı cübbesini karşısında ki acemi askere uzattı.


Haru simyacı cübbesini de alınca bu cübbelerin sağ ve sol kolunda ki toz ceplerini hatırladı. Bu cepler simyacıların dövüşlerde avantaj sağlamasını sağlıyordu. Haru hemen dükkân sahibine siyah, kırmızı, turuncu ve mavi tozlarla dolu olan dört sandık daha sipariş verdi.


Dükkân sahibi simya tozlarını da hazırladı. Haru dükkânın raflarını dolaşarak daha önce okumadığı içi simya ve iksir formülleri ile ilgili olan birçok kitabı aldı. Bu kitaplar iki sandığa anca sığmışlardı. Haru alışverişini bitirince aldığı malzemelerin kaç sandık tuttuğuna baktı. Toplamda otuz sekiz sandık dolusu malzeme vardı. Bu kadar sandığı taşıyamayacağı için at arabası kullanacaktı.


Simyacı dükkânından ayrılarak çarşıdan iki sandık dolusu erzak aldı. Böylece toplam kırk sandık dolusu malzemesi vardı.


İki torba altının tamamı bitmişti. Fakat iki at arabası dolu malzemeyi almayı başarmıştı. Bütün ihtiyaçları şu an için tamdı. Üstelik ticaret bilekliğinde fazlasıyla altın vardı. Haru at arabaları ile birlikte acemi kışlasına geri döndü.


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum