Bölüm 10 - Rezil Kardeş
Falin sağ omzuna saplanan kristal sopa ile birlikte acıyla çığlık atmaya başladı. Haru kristal sopayı Falin'in omzundan çıkartmış ve yere atmıştı. Haru sopa ile teması kestiği için silah güçlendirici iksirin etkisi geçmiş ve sopa eski haline geri dönmüştü. Haru yerde ki Falin'in çığlıklarına aldırmadan arkasını dönüp oradan ayrılacağı sırada bir kadın yerde ki Falin'in yanına giderek ona bağırıp hakaret etmeye başladı.
Haru öfkeden her an patlayacakmış gibi görünen kadına kısa bir bakış attıktan sonra oradan uzaklaşmaya başladı.
Fakat daha ikinci adımını atamadan bütün bedeninde oldukça güçlü ve acı verici bir basınç hissederek diz çökmek zorunda kaldı. Basınç her an bedenini parçalayacak kadar güçlüydü. O an Haru bilmese de oldukça güçlü olan kadın ona aurası ile baskı yapmaya başlamıştı.
Haru basınca daha fazla dayanamayıp kendinden geçeceği sırada bütün basınç bir anda ortadan kayboldu. Haru bunun nasıl olduğuna anlam veremeden bedeninin en ufak bir noktasında bile büyük bir güç hissetmeye başladı. Az önce ki haline göre inanılmaz güçlüydü. Kaynağı belli olmayan bu güç Haru'nun her zerresini doldurmuştu. Haru bedenine fazla gelmeye başlayan bu gücü kontrol edememeye başladı.
Haru'nun bedeninden bir anda ortaya çıkan güç gözle görülemeyecek bir biçimde her tarafa yayılmaya başladı.
Şu an yaptığı şeyin aslında aurasını yaymak olduğunu bilmiyordu. Aura savaşçı ve büyücüler de olan ve dantian seviyeleri ile birlikte güçlenen bir çeşit enerjiydi. Bu enerji dantian enerjisine benzer bir şekilde olurdu. Tek farkı kullanıcısının yaptıklarına göre şekilleniyor olmasıydı.
Eğer kullanıcısı öldürme ve kan arzusuyla doluysa aurasıda öldürme ve kan arzusunu yansıtıyordu. Aynı şekilde öfke, nefret, hırs, korku yansıtan auralarda vardı. Haru bedeninde oluşan basınç ile birlikte öfkelendiği için ortaya çıkan aurasıda öfkeyi yansıtıyordu. Aura dantian seviyesinden bağımsız olarak geliştirilebilirdi. Bunun için çeşitli çalışma metotları ile düzenli olarak çalışmak gerekiyordu.
Haru'nun bilmediği en önemli şeyse Ko Gezegeni'nde Kutsal Güç Testi'ne girdiği sırada dokunduğu Güç Özünün ona güçsüz gibi sayılsa da aslında çok büyük bir güç verdiğiydi. Güç Özü içinde barındırdığı en tehlikeli aynı zamanda en ölümcül gücü Haru'ya vermişti.
Bu gücün güç testinde ortaya çıkmamasının sebebi evrende bu gücü ölçebilecek düzeyde bir güç testi olmamasından kaynaklanıyordu.
Haru'nun bedeninde ki ani güç artışları Notai Kolyesi'nin ve dantianının bu kadar güçlü olmasının sebebi buydu. Haru içinde ki Güç Özünden bilinçsizce aldığı sarı güç topu sayesinde bütün evrenlerin ve Ko Gezegeni'nin içinde ki bütün Ko'lardan daha fazla güce sahipti.
Haru gücünün boyutunu fark edemese de aslında onun içinde bütün evrenleri yok edecek ve baştan şekillendirecek bir güç vardı. Güç Özünün Haru'ya sağladığı güç hükmetme gücüydü. Fakat bu sıradan bir hükmetme değildi. Bu hükmetme güce hükmetmeydi. Haru'nun gücü evrende ki en ufak güçten en büyük güce kadar, bir insanın gücünden bir Ko'nun gücüne kadar bir galaksiden bir evrene kadar her şeye hükmetmesini sağlıyordu. Çünkü bütün evrenler ve galaksiler içlerinde yaşayan farklı ırklarla birlikte ufak bir parçaları dahi olsa güçten oluşuyorlardı.
Haru Güç Özünden bilinçsizce aldığı sarı güç topu sayesinde hükmetme gücüyle tek başına bütün evrenlere hükmedebilirdi.
Bütün evrenleri tek bir isteği ile yok edebilir ya da baştan şekillendirebilirdi. Tabi ki bunun için önce potansiyelinin farkına varması sonra da içinde ki sarı güç topunun bilincine ulaşarak onunla bağ kurması gerekiyordu.
Hükmetme gücü var olan gelmiş geçmiş en büyük güç olduğu için bir bilince sahipti. Haru bu bilince ulaşabilir ve kendini sarı güç topuna yani hükmetme gücüne kabul ettirebilirse yapabileceklerinin bir sınırı olmazdı. Fakat Haru bunların hiçbirini bilmiyordu. Kutsal Güç Testi'nden aldığı sonuç seviyesiz çıktığından beridir kendinden bir sorun olduğunu düşünüyordu.
Sürgün edilmesi, ailesinin gerçek yüzünü görmesi Haru'ya çok ağır gelmişti. Bunun için kendini tamamen intikam almaya ve güçlenmeye odaklamıştı. Aslında zaten güçlüydü. Henüz bunun farkında değildi.
Haru'nun yaydığı aura bir anda herkesi etkisi altına almıştı. Aura o kadar güçlüydü ki herkes yere yapışmıştı.
Ayakta Haru'dan başka kimse kalmamıştı. Haru bütün öfkesini biraz önce bedenine basınç ile büyük bir acı yaşatan kadına odaklamıştı. Aurası bütün öfkesini doğrudan odaklandığı noktaya yani Falin'in ablasına yansıtıyordu. Kadın yaşadığı baskıya dayanamadan çoktan yere yapışmıştı. Çünkü Haru'nun aurası ona odaklandığı için diğerlerine göre onu daha fazla etkiliyordu.
Haru şu an yaptığı şeyde sonuna kadar haklıydı. Falin kardeşi olduğu için düello yapacağını öğrendiği anda alan eğitimi yapılan yere koşmuştu.
Kardeşini yerde acı çığlıkları atarken görünce kendini kaybetmiş kuralları bir kenara atarak düello yapmadıkları halde Haru'ya aurası ile bir nevi zarar vermeye kalkmıştı. Arkası dönük olan birine böyle bir şey yapmanın çok onursuzca bir hareket olduğunun farkındaydı.
Fakat konu küçük kardeşi Falin olduğu zaman her şeyi yapabilecek hale geliyordu. Şu an yerde bütün bedeni daha önce hiç tatmadığı bir boyutta acı çekerken düşünebildiği iki şey vardı. Birincisi bu çocuğun bu kadar büyük bir güce nasıl kavuştuğuydu. Kendisi doğu kampının dahi öğrencilerinden biri olmasına ve yedinci seviye büyücü olmasına rağmen bu çocuk onu yere yapıştırmıştı.
Üstelik sadece aurasını kullanmıştı. Onun sağ omzunda bir yıldız olduğunu gördüğü zaman güçsüz birisi olduğunu düşünüyordu. Çünkü doğu kampında saygın bir aileye ve iyi bir torpile sahip olmadığınız sürece gücünüzle orantılı olarak yıldız kazanırdınız. Onun şu an beş yıldız vardı.
Buna rağmen şu an diğerleri ile birlikte yere yapışmış çaresizce onun aurasının yaşattığı ağır baskıyı her zerrelerinde hissediyorlardı.
Düşünebildiği ikinci şeyse rezil kardeşinin bu çocuğu neden düelloya davet ettiğiydi. Kardeşi aşırı derecede kibirli ve güç yalakası bir karaktere sahipti. Onun bu karakterini onaylamasa bile yine de kardeşi olduğu için onu seviyordu. Çünkü ondan başka kimsesi yoktu.
Aklında ki düşünceler bedeninde hissettiği baskının ortadan kaybolmasıyla birlikte kaybolmuştu. Kendini toparlayabilen herkes söylene, söylene ayağa kalkarken o da ayağa kalktı. Çocuğun çoktan gitmiş olduğunu fark etti. Aklına kardeşi geldiği anda hemen kardeşinin yanına gitti. Kardeşi kendinden geçmiş bir şekildeydi. Sağ omzunda çok çirkin bir görüntü oluşmuştu. Hemen kardeşi kucağına alarak revire gitti.
Haru bedenine fazla gelen gücü yaymaya başladığı zaman kendini oldukça değişik hissediyordu.
Az önce bir düello yapmış olmanın verdiği yorgunluğa sahipken bir anda ortaya çıkan ve her zerresine dolan güç sayesinde kendini yenilmez hissediyordu. Kendi bedenine o kadar odaklanmıştı ki onun yaydığı güçle acı çekenler umurunda değildi.
Bir süre boyunca kaynağı belirsiz bu gücü ve bedeninde ki etkilerini incelemiş daha sonrada orada bulunmanın anlamsızlığını fark ederek alan eğitimi yapılan yerden ayrılmıştı. Hemen bir kütüphane bulmalı bu yeni güçleri hakkında bir şeyler öğrenmeliydi. Güçlü olması güzel bir şeydi. Fakat gücünü istediği gibi kontrol edemiyordu. Bu soruna bir an önce çözüm bulması ve bilgi edinmesi gerekiyordu.
Oradan ayrılınca kimseyi umursamadan kütüphaneye girmişti.
Kütüphanede bir masanın arkasında oturan yaşlı bir kadından başka kimse yoktu. Haru kütüphaneye girdiği gibi güçlenme ile ilgili ne kadar kitap varsa boş olan masalardan birinin önüne toplamış ve okumaya başlamıştı. Okuduğu kitapları hafıza sarayı sayesinde bir daha unutmamak üzere hafızasına yerleştiriyordu. Haru o gün alan eğitimi dersinden sonra ki hiçbir derse katılmamış akşama kadar kitap okumuştu.
Bu sırada doğu kampında büyük bir telaş ve karışıklık vardı. Bunun sebebi Kızıl Birlik'ten yüksek rütbeli birisinin doğu kampına gelecek olmasıydı. Doğu kampının müdürünün örgütlemesiyle birlikte büyük bir hazırlık başlamıştı.
Her taraf temizleniyor, sınıflar düzenleniyor ve gelen yüksek rütbeli misafirin kalacağı yer büyük bir itina ile hazırlanıyordu.
Herkes bir şeyler yaparken Haru kütüphanede aralıksız kitap okuyor büyük bir hızda öğrendiği bilgileri hafıza sarayına kaydediyordu. Kütüphanede güçlenme ile ilgili üç raf kitabı bitirdiği zaman ihtiyacı olan her şeyi öğrendiği için daha fazla okumaya gerek görmeden kütüphaneden ayrıldı. Müdürün kendisine verdiği anahtar ile odasına gidip dinlenmek istiyordu.
Sınıfların ve kütüphanenin olduğu binadan çıkıp odasının olduğu binaya gireceği sırada bahçede büyük bir kalabalığın olduğunu fark etti.
Kalabalık o kadar fazlaydı ki kocaman bahçe neredeyse tamamen dolmuştu. Doğu kampının ana binasının olduğu yer ile doğu kampına giriş yapılan kapı arasında büyük sayılabilecek bir alan boş bırakılmıştı.
Boş bırakılan bu alanın iki tarafında siyah zırhlar giyen ve uzun mızraklar taşıyan korumalar vardı. Bu korumaların ardında da doğu kampının öğrencileri bulunuyordu. Haru'nun çıktığı ana binanın önünde müdürle birlikte bütün eğitmenler doğu kampının giriş kapısına bakarak bekliyorlardı. Haru tüm bu hazırlıkları inceleyerek doğu kampına önemli birisinin geleceğini anlamıştı.
Siyah zırh giyen korumalar gelen kişinin sıradan birisi olmadığını anlatıyordu. Zaten müdür ve eğitmenlerin gelen kişiyi karşılamak için ana binanın önüne çıkması da bu düşüncesini destekliyordu. Haru etrafı incelerken doğu kampının giriş kapısı açıldı.
Kapıdan içeriye yan yana iki tane olmak üzere altı atın çektiği oldukça gösterişli koyu kırmızı bir at arabası girdi.
At arabası onu izleyenlere adeta görsel bir şölen veriyordu. Bu at arabasına bakıp da etkilenmemek mümkün değildi. Haru at arabasının gösterişli ve güzel olduğunu kabul etse de kendi gezegenine kıyasla çok ilkel kalan bu ulaşım aracını küçümsemekten kendini alamamıştı.
Müdür ve eğitmenlerin önünde duran at arabasından kırmızı kıyafetler giymiş bir kadın indi. Kadın at arabasından indiği anda doğu kampının öğrencileri, müdür ve yanında ki yetkililer ile kadının korumaları da dâhil olmak üzere herkes sağ dizlerinin üzerine çöküp sağ ellerini kalplerinin üzerine koymuşlardı. Alanda Haru ve kırmızı kıyafetli kadın haricinde ayakta kalan kimse yoktu.
Kadın kendince oldukça aşağılık ve sefil gördüğü bu yere sırf görevli olduğu için uzun bir yolculuk yaparak gelmişti.
Kızıl Birlik'te ki en güçlü üçüncü kişiydi. Oldukça muhteşem bir rütbede ve yüksek bir güçteydi. Burada ki acınası asker parçalarının onun soluduğu havayı bile solumaları büyük bir lütuftu. Görevini bitirip bu sefil yerden bir an önce ayrılmak için müdüre doğru yürümeye başladı.
Fakat daha iki adım atamadan müdürün hemen arkasında üzerinde sarı kıyafetler olan bir gencin ayakta öylece dikildiğini ve doğrudan kendine baktığını fark etti. İlk başta gördüğü şeyin gerçek olmadığını düşünerek gözlerini kapatıp açtı. Fakat sarı kıyafetli genç hala ayakta dikilip kendisine bakmaya devam ediyordu. Bedenini ve ruhunu ele geçirmiş olan egosu ve kibri bir anda ayaklandı.
O gencin onunla aynı havayı soluması bile büyük bir lütufken nasıl kendisine saygı göstermezdi.
Bildiği en güçlü mental tekniklerden biri olan Acı Verme tekniğini o gencin üzerinde kullanmaya başladı. Haru otorite ile sorun yaşayan bir yapıya sahipti. Bunun sebebi bu ilkel ırkın karşısında eğilmek istememesiydi.
Bunun için Kuzey Kaplan Krallığı'nda büyük sorunlar yaşamasına rağmen bundan vazgeçmemişti. Bedeni insan bedeni olsa da içinde ki ruh bir Ko ruhuydu ve ırkının birçok özelliğini taşıyordu. Haru kırmızı kıyafet giyen kadının gözlerinin beyaz ışıklar saçtığını fark etti. Aynı anda her zerresinde daha önce çekmediği kadar büyük bir acı çekmeye başladı. Bu acı ile birlikte güçsüz düşerek yere düştü.
Acı o kadar fazlaydı ki Haru'nun ayakları onu taşımaz olmuştu.
Haru çektiği acı her saniye artarken yerden zorlukla başını kaldırarak kırmızı kıyafetli kadının kendisine bakan beyaz ışıklar saçan gözlerine ve mutlulukla kıvrılan dudaklarına baktı. Hiç istemediği halde bu ilkel ırk karşısında yere kapaklanmak zorunda kalmıştı.
Bedeni öfke ve çektiği yoğun acı ile titrerken aklında ki tüm planlar geri plana atıldı. Artık hepsinden önce yeni bir planı vardı. O da kendisini yere kapaklanarak acı çekmek zorunda bırakan kırmızı kıyafetli kadının bir gün önünde yere kapaklanmasını ve ona çektirdiği acıdan daha fazla acı çekmesini sağlamaktı. Öyle ki bu acının izleri kalıcı olacaktı. Öfkesinin gerisinde kalan mantığı bir gerçeği açıkça anlamıştı.
Ne kadar üstün bir ırka ait olursa olsun karşısında ki ilkel bir ırktan bile olsa ondan güçlü olduğu sürece önlerinde eğilmeye mahkûmdu.
Bunun için bir an önce güçlenmeli ve bir daha kimsenin önünde eğilmemeli aksine herkes onun önünde eğilmeliydi. Çünkü o bu ilkel ırka oranla çok üstündü. Ayrıca sürgün edilmiş olsa da Ko prensiydi. Bir gün hakkı olanı alacak yoluna çıkanları ortadan acımasızca kaldıracaktı.
Haru yerde acı içinde kıvranırken bir anda acı geldiği gibi ortadan kayboldu. Bedeni eskisi kadar olmasa da ayağa kalkabilecek kadar güçlüydü. Bir an önce ayağa kalkarak odasına gitti. Kimsenin bakışlarını ve düşüncelerini önemsemiyordu. Odasına girince güçlenmek için kütüphaneden öğrendiği meditasyonu uygulayarak uzun bir geceye ilk adımını atmış oldu.
Meditasyon yaptıkça o zamana kadar fark etmediği bir şekilde bulunduğu gezegenden enerji çekiyordu.
Bu enerji gezegenin her noktasında fazlasıyla vardı. Haru enerji çekmenin verdiği muhteşem hisle bir an bile duraksamadan enerji çekmeye devam etti. Bedenine her saniye depolanan bu enerjiyi tıpkı kütüphaneden öğrendiği gibi bedeninin her noktasına eşit şekilde dağıtmaya başladı. Bedeni normal bir insana göre çok gelişmiş olduğu için normale oranla çok daha hızlı gelişmeye başlamıştı.
Haru bir savaşçı olma yolunda ilk adımlarını atıyordu. Hiç hız kesmeden meditasyonla güçlenecek daha sonra da kitaplardan öğrendiği savaşçı tekniklerinden bularak öğrenip gücüne güç katacaktı. Meditasyon yaparken bilincinden tamamen sıyrılarak zaman kavramını yitirdi.
Meditasyon yaparken topladığı enerji gittikçe artarken o çoktan hafıza sarayına doğru çekilmeye başlamıştı.
Bunca zamandır bir parçası olan hafıza sarayına çekilince karşısına çıkan şeye inanamadı. Çünkü karşısında oldukça parlak sarı ışıklar saçan bir güç topu vardı. Haru bir şekilde içinde ki hükmetme gücünün bilincine ulaşmayı başarmıştı. Burada ne işi olduğunu merak eden Haru "Sonunda gelebilmene sevindim. Artık konuşabiliriz" sesini duyduğu anda afalladı.
Comment Now
0 yorum