Bölüm 1 - Kutsal Güç Testi
Yanında ki muhafızlar tarafından Ko sarayının koridorlarında sürüklenen Haru biraz sonra başına gelecekleri düşünmemeye çalışıyordu. Gayet iyi bir prens olmasına rağmen başına gelen aksilikten sonra hiç hak etmediği bir cezaya mahkûm edilmişti. Bu ceza en üstün ırk olarak kabul ettikleri Ko bedeninin ruhundan ayrılmasını sağlayarak ruhunu evrenin içinde sürgüne göndermekten ibaretti.
Tabi ki Ko bedenini terk etmesine rağmen sürgün edildiği yerde farklı bir ırkın ruhsuz bir bedenine girebiliyordu.
Zaten Kutsal Güç Testi sonuçlarına göre bir gücü olmadığı için gücünü kaybetme endişesi taşımıyordu. Babası yani Ko hanedanının ve bütün Ko'ların kralı oğlunun hiç gücü olmamasını büyük bir utanç kaynağı kabul ederek onu sürgün etmeye karar vermişti.
Oysa on sekiz yaşına kadar her şey çok güzeldi. Ailesi ve hanedanda ki Ko'lar kendisine karşı soğuk davransalar da Haru bunları umursamıyordu. Çünkü küçüklüğünden beri kendini diğer Ko'lardan farklı görüyordu. Diğer Ko'ların aksine evrende ki bütün ırkların eşit olduğuna inanıyordu. Ona göre sırf Güç Özüne sahip oldukları için kendilerini en üstün ırk ilan etmek aptalcaydı.
Güç Özü sayesinde doğan her Ko'ya belli bir güç veriliyordu. Bu güç daha bebekken güç özüne dokunmalarından dolayı kendilerine veriliyordu.
Bunun için Kutsal Güç Testi dışında güç özüne dokunmak en büyük suçlardan birisiydi. Her Ko'nun kaderini güç özü belirliyordu. Çünkü bir Ko ne kadar güçlü olursa o kadar farklı bir kaderi oluyordu. Güç için belirlenen üç seviye vardı. Bu seviyeler sırasıyla N seviyesi A seviyesi ve Z seviyesiydi. N seviyesinde olan bir Ko soylusu evrende ki herhangi bir gezegenin yöneticisi olabiliyordu.
A seviyesine sahip olan bir Ko soylusu evrende ki bir galaksiyi yönetebiliyordu. Z seviyesi ise en yüksek seviye olarak kabul ediliyordu. Bu seviyede güce sahip olan Ko soyluları milyonlarca evrenin içinden istediğinin yöneticiliğini yapabiliyordu.
Soylu olmayan Ko'lar güç testinde hangi seviyeye ulaşırlarsa ulaşsınlar
Ko Gezegeni'nden ayrılıp herhangi bir gezegeni, galaksiyi ya da evreni yönetemiyorlardı. Yine de sayıları az olduğu için Z seviyesine ulaşabilen bir Ko olursa hanedanın komutanlarından biri olarak atanıp bir evreni yönetmek için görevlendirilebiliyordu.
Ko'lar bütün evrenlerde gücü ve hâkimiyeti ellerinde tutmak ve diğer ırklara efendilerinin kim olduğunu göstermek için mümkün olduğunca çok yönetici atamaya çalışıyorlardı. Özellikle evrenlerin içinde ki en güçlü ve değerli noktaların yöneticiliğini yaparak Ko Gezegeni'ne sınırsız kaynak ve zenginlik sağlıyorlardı. Aslında onların yönetim şekli yönetmek adı altında o yerleri sömürmekti.
Bunun için evrende Ko'ların varlığına Ko'lardan başka memnun olan hiçbir ırk yoktu. Bütün ırklar Ko'lardan kurtulmak için çeşitli yollar arıyorlardı. Fakat Ko'lar en güçlü güç kaynağı olan Güç Özüne sahip oldukları için yenilmiyorlardı.
Haru bir Ko olmasına rağmen halkının diğer ırklara yaptığı zulüm karşısında utanç duyuyordu.
Fakat bunu engelleyebilecek gücü olmadığı için sessiz kalmayı tercih ediyordu. Çoktan gözünün önünde olan kötü şeyleri görmüyormuş gibi yapmayı öğrenmişti. Ko Gezegeni'nde yaşamak ve yükselmek için gören körler olmayı öğrenmek zorundaydınız.
Haru'nun o sabah tek mutlu olduğu şey Kutsal Güç Testi'ne girecek olması ve testin sonucu ne çıkarsa çıksın her yeri zulüm ve kanla kurulan bu Ko Gezegeni'nden bir an önce uzaklaşacak olmasıydı. Yöneticisi olacağı gezegeni, galaksiyi ya da evreni türdeşlerinin aksine zarar ve kanla değil adalet ve düzenle yönetmeyi planlıyordu. Oysa Kutsal Güç Testi'ne girmesiyle birlikte tüm bunlar değişmişti.
Çünkü teste girdiği zaman seviyesinin belli olması için dokunduğu Güç Özü bir süre ışıklar saçarak parladıktan sonra aniden sönmüştü.
Daha önce böyle bir olay yaşanmadığı için testi izleyen bütün Ko'lar ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Fakat Güç Özünün parlamayı kesmesiyle birlikte ne olduğunu anlamışlardı. Güç Özü Kutsal Güç Testi sırasında dokunan kişinin gücüne göre parlar o kişinin seviyesi arttıkça renk değiştirirdi. Önce beyaz olan ışıklar bir süre sonra sarı daha sonrada kırmızı olurdu.
Beyaz ışık N seviyesini, sarı ışık A seviyesini, kırmızı ışık Z seviyesini temsil ederdi.
Güç Özünden çıkan ışıklara bakan Ko'lar seviyelerini kolaylıkla anlayabilirlerdi. Fakat Haru'nun testi sırasında ilk kez Güç Özü beyaz ışıklarını kaybederek sönmüş Haru'nun geri çekilmesinin ardından eski haline dönmüştü.
Kutsal Güç Testi'ne katılan bir Ko ilk kez hiçbir güç seviyesine sahip değildi. Haru testin sonucuna göre seviyesizdi. Yani herhangi bir gücü olmadığı için herhangi bir güç seviyesinde değildi. Bu durum başta Ko kralı ve Ko Hanedanı olmak üzere bütün Ko'lar için bir utanç kaynağıydı. İlk kez bir Ko üstelik safkan ve soylu olan bir Ko herhangi bir güce sahip değildi.
Bu durum evrende en güçlü olmalarıyla övünen Ko ırkı için büyük bir utanç kaynağıydı.
Çünkü içlerinden bir Ko'nun evrende ki çöp olarak gördükleri ve köleleri olarak bile kabul etmeyecekleri hatta öldürmeye bile tenezzül etmeyecekleri diğer ırklardan bile daha güçsüz olması onlar için kabul edilebilir bir şey değildi.
Bunun için testin ardından Haru tutuklanarak bir hücreye atılmış hakkında verilecek kararı bekliyordu. Oysa babası yani Ko kralı çoktan onun hakkında ki kararını vermişti. Onu hak etmediği üstün Ko bedeninden ruhunu ayırarak ruhunu evrenin en güçsüz ve aşağılık yaratıklarının yaşadığı yere gönderecekti. Böylece onu öldürmeye bile tenezzül etmemiş olacaklar hem de bu olay duyulmadan ortadan kaldırılmış olacaktı.
Haru kaldığı hücrede hakkında ki karar kendisine açıklandıktan sonra kararın uygulanması için yanında ki muhafızların onu sürüklemesiyle birlikte babasının yanına gidiyordu. Babası onu hiç acımadan ölmekten beter edecek ve evrende sürgüne gönderecekti.
Tüm başına gelenlere rağmen Haru dik duruşunu bozmamış alçak ve cahil olarak gördüğü halkı karşısında küçülmek istememişti.
Kendi ölümüne, kendi sürgününe, kendi doğuşuna yürüyordu. Başı dik korkusuz bir şekilde ölümüne kucak açarak nefret ettiği halkından, bu gezegenden en çokta ailesinden ayrılacak olmanın verdiği mutlulukla yürüyordu.
Taht odasına geldikleri zaman kapıda ki muhafızların iki tarafı sürgülü kapıyı açmalarıyla birlikte içeri girdiler. İçeride bütün soylu Ko'lar olmak üzere Ko Hanedanı'nın üyeleri ve ailesi vardı. Annesi bu kararı duymasına rağmen babasının tarafında olmuş hücreye konduktan sonra onunla konuşmak için hiçbir teşebbüste bulunmamıştı. Haru yaşadığı on sekiz yıl boyunca yalnız olduğunu o zaman anladı.
Ailesi, halkı dediği bu Ko'lar doymak bilmez egolarıyla kendilerine en üstün ırk diyen bir avuç aptaldan başka bir şey değildi.
Haru hepsini şaşırtarak yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirdi ve muhafızlarla birlikte diğerlerinin önünde bekleyen babasının karşısına dikildi. Muhafızlar geri çekildi ve yerlerini odada bulunan diğer Ko'lar aldı. Babası dışında annesi de dâhil olmak üzere bütün Ko'lar çevrelerini çevirmişlerdi. Oluşan bu halkanın ortasında babasıyla Haru baş başa kalmışlardı.
Haru çemberin en önünde vahşi gözlerle kendisini izleyen bunca yıldır annesi olarak kabul ettiği bu yaratığa baktı.
Aynı şekilde tam karşısında duran babası olarak kabul ettiği yaratığa da bir süre baktıktan sonra bakışlarını hemen önünde ki büyük tahtın arkasında ki balkondan gözüken manzaraya sabitledi. Ölüme gidecekse bile onların iğrenç yüzlerini görmeden gidecekti.
Babası hemen yanına gelerek elini havaya kaldırdıktan sonra Sürgün Büyüsü'nü mırıldanmaya başladı. Bu büyü ilk güç kazanan Ko'ların icat ettiği bir büyüydü. Büyünün yapıldığı kişi dayanılmaz acılar çekerken ruhu bedeninden ayrılır daha sonrada ruhu bir daha bedenine geri dönemesin diye boş bir kabuktan farksız olan bedeni yakardı. Böylece ruh büyü sırasında hedeflenen evrene sürgüne gönderilirdi.
Sürgün Büyüsü yapılmaya başlandığı zaman Haru daha önce hayatınca hiç çekmediği bir şekilde acı çekmeye başladı.
Acı o kadar yoğun ve güçlüydü ki bütün bedeni en ufak parçasına kadar güçlü alevlerde yanıyormuş gibi hissediyordu. Aslında bu acı vaktinden önce bedenden ayrılmaya zorlanan ruhun bedene tutunduğu yerlerden ayrılması sonucu ortaya çıkıyordu.
Haru ne kadar çok acı çekerse çeksin bu aşağılık yaratıkları memnun etmemek için çığlık atmayacaktı. Zaten onların görmek istediği de onun dayanılmaz acılar çekmesiydi. Yoksa hiçbiri ona veda(!) etmek için buraya gelmemişti. Haru acının her saniye daha fazla artmasıyla birlikte kendinden geçecek gibi oldu fakat direnmeye çalıştı.
Yine de bedeni aşağı doğru düşüyordu. Yukarı doğru kalkmak isteyen Haru ani bir hareketle yukarı doğru kalkmaya çalıştı.
Fakat tamda o anda bedeni yere düşüp tok bir ses çıkarırken o ruh olarak bedeninden çıkmış ve yerde ki bedenini ve etrafında ki yaratıkları izlemeye başlamıştı. Çok geçmeden ruhunun bir güç tarafından çekildiğini hissetti.
Bu güce ne kadar denerse denesin karşı koyamıyordu. Önce taht odasından sonra saraydan daha sonra Ko Gezegeni'nden çıkmıştı. Artık sonsuz bir karanlık gibi görünen bir boşluktaydı. Babasının en aşağılık yaratıklar olarak gördüğü ırkın yaşadığı evrene gidiyordu. Bir süre sonra simsiyah boşlukta dolaşmaktan dolayı zaman kavramını kaybetmişti.
Çevresinde gördüğü gezegenleri de umursamıyordu.
Birçok göktaşının içinden geçerek yüzlerce evreni geçmeye devam ediyordu. Haru'nun tek yapabildiği izlemekti. Bu güç tarafından çekilmeye devam ettiği için hiçbir şey yapamıyordu. O da güce karşı koymadan onu götüreceği yere gitmeye karar vermişti.
Geçtiği birçok evrenden sonra diğerlerine göre daha küçük görünen bir evrene girmişti. Bu evrenin içinde ki galaksi sayısı diğer evrenlere oranla oldukça azdı. Anlaşılan babası olacak o canavar onu olabildiğince uzağa sürgüne göndermişti. Geçtiği birçok galaksinin ardından bir galaksinin içine girmişti. Haru bu çok ama çok uzun olan yolculuğun sonunda biteceğini düşünerek sevinmeye başlamıştı.
Bir sürü gezegenin ve çok parlak ışıklar saçan büyük bir kürenin yanından geçmişti.
Bu küre o kadar parlaktı ki Haru burada hiçbir canlının yaşayamayacağını düşünüyordu. Bu küre yağmaladıkları evrenlerde ki kürelere fazlasıyla benziyordu. Tek farkı onlara göre çok daha küçük olmasıydı.
Parlak küreyi de geçen Haru boyutları kendi evreninde ki gezegenlere göre oldukça küçük olan gezegenlerin arasından geçmeye başladı. İlgisini çeken sadece bir gezegen vardı onun da çevresinde göktaşlarından ve toz bulutundan oluşan bir halka olmasıydı. Bu gezegen tıpkı Ko Gezegeni'nin bir uydusu olan Ko-Na'ya benziyordu. İlk Ko'lardan biri olduğu için uyduya bu isim verilmişti.
Haru ilerlemeye devam ettikçe daha fazla hızlandığını fark etti.
Hızı artıkça diğer gezegenleri bile zor fark eder oldu. Daha önce hiç görmediği bir gezegene doğru çekilirken son gördüğü şey o gezegenin yanında ki tamamı beyaz olan uydusuydu. Bu uydu o kadar küçüktü ki Ko-Na uydusu bu uydudan neredeyse yüz kat daha büyüktü.
Çekildiği gezegenin etrafında ki bir çeşit kalkan olduğunu düşündüğü şeyin içinden geçtikten sonra çok garip bir şey fark etti. Kendi gezegenlerinde dâhil gördüğü bütün gezegenlerin etrafı simsiyah olmasına rağmen bu kalkanın içi masmaviydi. Etrafında ki ilginç olaylara şaşıramadan hızlı bir şekilde gezegenin yüzeyine doğru yaklaşıyordu. Yüzeye çok yakın bir yerde aniden onu çeken güç ortadan kayboldu.
Haru hareket etmek istediği zaman engellenmediğini fark etti.
Fakat tekrar yükselerek kalkanın dışına çıkmaya çalıştığında tekrar geri çekiliyordu. Bu gezegende kalmaktan başka şansı olmayan Haru gezegenin yüzeyine yakın bir yükseklikte gezegeni inceleyerek etrafında uçmaya başladı.
Gezegen hayatında gördüğü en ilkel yapıları barındırıyordu. Onların kendi köleleri için hazırladıkları gezegen bile bu gezegenden kat kat daha gelişmiş bir yerdi. Az da olsa babası olacak o canavarın değersiz gördüğü bu yeri neden hiçbir Ko'nun yönetmediğini şimdi anlıyordu. Ko'lar tüm evrenleri ve galaksileri yönetseler de değersiz yerlerle uğraşmıyorlardı.
Çünkü değersiz yerlerin yönetilmeye yani sömürülmeye ihtiyacı yoktu.
Haru en azından kendilerine göre çok daha aşağıda ve güçsüz bir ırk olsa da bu gezegende yaşayan ırkı tüm Ko'lara karşı tercih ederdi. Bunun için babası olacak o canavarın onu Ko'ların yönettiği bir evrene sürgüne yollamadığı için mutlu oldu. Eğer öyle bir şey olsaydı bu Haru için gerçek bir ceza olurdu. Haru gezegenin yüzeyine yakın bir şekilde kısa sürede tüm gezegeni incelemişti.
Bu gezegenin bazı kısımları kendi hayvanlarının yaşadığı yerden daha kötü yerleri barındırıyordu. Gezegenin en gelişmiş kıtasına giden Haru kendisine bir beden bulmak için gezegeni incelemeye başladı.
Bir ruh olarak sürgün edilmiş olsa da belli bir süre boyunca herhangi bir bedene geçmezse kalıcı olarak yok olacaktı.
Fakat yok olmak Haru'nun planları arasında yoktu. Kıtanın üstünde gezerken elli kişilik kalabalığın beş kişinin etrafını sararak ellerinde ki ilkel aletlerle o kişilere saldırdıklarını gördü. Burada kendine bir beden bulabileceğini düşünen Haru beklemeye başladı.
O sırada kendisine uygun bir beden arıyordu. Bu gezegende yaşayan ırk yapı olarak Ko'lara benziyordu. Fakat arada büyük farklar vardı. En uzununun boyu bile küçük bir Ko'nun bacağını geçemezdi. Kısa sürede ortada ki beş kişi ölmüştü. Haru ölü olan bedenleri inceleyerek içlerinden en az hasar olanı ve en iyi durumda olanı seçti. Bu bedenin içine girdi ve uyanmayı bekledi.
Haru girdiği bedenin genç bir erkeğin bedeni olduğunu ve çok güçsüz ve ilkel gördüğü bu ırkın insan denilen ırk olduğunu bilmiyordu.
Yeni bedeniyle yattığı yerden kalkan Haru ellerinde ilkel aletler tutan bu canlıları şaşırtmayı başarmıştı. Kendini onlardan üstün görse de dışardan bakıldığında onlardan bir farkı yoktu. Sadece ölmüş olması gerekirken ayakta duruyordu.
Bu elli kişinin şaşkınlığından faydalanan Haru aldığı üstün savaş eğitimiyle yaklaşık iki dakikalık bir sürede hepsini öldürmeyi ve tanınmayacak bir hale getirmeyi başarmıştı. Ko'lara göre bir gücü olmayabilirdi. Fakat burada yaşayan bu ırka göre üstün bir güce sahipti. Arkasında ki cesetlere son bir kez baktıktan sonra yeni geldiği bu gezegende bir şeyler öğrenmek umuduyla yola çıktı.
Bir yandan da yeni bedeninin garipliklerini inceliyordu. Bu bedene alışması düşündüğünden daha zor olacaktı.
Comment Now
0 yorum