Angoria Bölüm 71

Angoria Bölüm 15: Uyum


‘’Kapı sonunda açılıyor!!’’

Tüm insanlar bir sevinç ile birlikte gözlerindeki ışıltı dans etmiş ve heyecanlı yürekleriyle daha fazla kendilerini tutamayarak sevinçten zıplamış ve birbirlerine sarılarak bu güzel anı birlikte izlemişlerdi. O kadar çok mutluluk esiri olmuşlardı ki kapıya yaklaşan Kung Lao’yu bile sadece bir kişi fark edebilmişti.

O kişide sadece bir karaltının hareket ettiğini görmüş ve doğrudan lidere doğru koşmuştu. ‘’Liderim!! İçeride bir şey hareket etti!!’’

Tüm insanlar bir anda susmuş ve neler olduğunu anlamaya çalışmıştı. Aynı zamanda lider anında düşünmeye başlamıştı. Derhal adamlarına dönmüş ve ‘’Beş adam toplayın ve benimle gelin.’’ Diye talimat verdikten sonra ağır adımlar ile devasa kapıya doğru ilerlemişlerdi. Adamların hepsi şaşkın bir biçimde bakakalmıştı. Birden bir adam hepsini iterek liderin arkasından öne doğru çıkmış ve ‘’Kaldı dört kişi.’’ Diye iri bir sesle konuşmuştu. Bu konuşmanın sahibi grubun en güçlüsü aynı zamanda liderin üvey kardeşi Gun Chi den başkası değildi.

Gun Chi’nin hemen arkasından kendisine güven gelen bir başka kişide ileri fırlamış ve ‘’Kaldı üç sizi korkaklar!’’ diyerek kahkaha atmış ve Gun Chi’nin yakınlarına doğru koşmaya başlamıştı. Gun Chi iri kasları ile kollarını belli eden kolsuz bir kaftan giyiyordu. Havanın soğuk olması onun için önemsizdi. Yan tarafları kırlaşmış beyaz saçları son derece kısa kesilmişti. Saçının ön kısmından bir tutan kaşlarına doğru düşmüştü. Kaşlarının iki ucuda son derece küttü, bir anda biten kaşları o kadar kısaydı ki suratına absürd bir görüntü ortaya koymuş insanların gülmesine neden olmuştu.

Tabii bu son derece kısa oluyordu. Gülen herkesi gücü ile ezip geçmişti. Daha çocukken insanlar ona dahi gözüyle bakar olmuştu, iki okuldan dış tarikatlarına katılması için davet bile almıştı. Ancak, okulların onun gözünde hiçbir değeri yoktu ve bu yüzden direkt red etmişti. Ona göre sokak en iyi okuldu, geriye kalan tüm okulların tırnak çöpünden başka değeri yoktu.

Gözlerini dikmiş olduğu lider onun için en iyi yoldu, evet biliyordu ondan fazlasıyla güçlüydü ancak bunu bir kenara atmıştı. Onun için liderin liderliği öylesine harikaydı ki nefesini onun için vermeye niyetliydi. Gülümsedi, sonuçta kim onunla boy ölçüşebilirdi ki? Nefesi için korkmasının hiç önemi yoktu.

Hemen arkasından koşarak gelen dört kişinin varlığını hisseden Gun Chi gülümsemiş ve kendisine eşlik eden korkakların, sırf ondan ötürü aslan kesilmesini izlemişti. Hepsinin suratlarında aptal bir kendine güven sırıtması vardı ve neşeli bir melodi bile tutturmuşlardı. Gun Chi en sonunda liderin yanına vardığında, liderin bir anda durduğunu görmüş ve hemen oda durmuştu. Liderin baktığı yere doğru bakmış ve gördükleri karşısında gözleri neredeyse yuvalarından fırlamıştı.

Kendisinin bir çizik bile atamadığı devasa taş kapının açılması ile birlikte içinden iki tane çocuk çıkmış ve el ele tutuşarak onlara bakmıştı. Çocuğun görüntüsü şaşırtıcı derecede farklıydı. Platin sarısı saçları gün ışığında altın gibi parlıyordu, suratı bembeyazdı ve uzun saçları arkadan toplanmıştı. Dudakları tıpkı bir çileğin rengi gibiydi, ondan biraz daha koyu olabilirdi tam emin değildi. Üstüne giymiş olduğu toprak yeşili renkli kaftan ile absürt bir görüntü oluşturuyordu.

Yanındaki kız ise tam bir afetti, simsiyah saçlara sahipti. Kalbe benzeyen surat ifadesi ile, birlikte kulaklarından arkaya atılmış son derece tatlı bir görüntü ortaya koymuştu, dudaklarının kıvrımları iki dağın ortasında ki güneş gibi eşsizdi. Ufak burnu yüzü ile öyle uyumluydu ki Gun Chi en sonunda kalbinin kıza doğru kaydığını hissetmişti. Böylesine eşsiz bir güzelliğin, beyaz tenli çocuk ile ne ilişkisi olduğunu anlamaya çalıştı ancak başarılı olmanın çok ama çok uzağında kalmıştı.

Kızı gören ilk beş kişi arasında tek kendisi bu şekilde görmemişti. Tüm ekip hatta lider bile kızı değerlendirmiş ve çok güzel olduğunu düşünmüştü. Kesinlikle kendisine ait olması gerektiğini fark etmiş ve karşısındaki çocuğu Gun Chi ezip geçtiğinde, kızı kendisine alacaktı.

Kung Lao karşısına gelen beş kişiye kısa aralıklarla bakmıştı. İçlerinden en önde olan ve kendisinden emin görünen tavırları, kırmızı kaş ve sakalı ile son derece uyumlu bir haldeydi. Kung Lao karşısına çıkan bu beş kişinin neden geldiğini anlamaya çalışıyordu. En sonunda lider bir adım daha ilerledi ‘’Genç kardeş, neden bize iyilik yapıp içeriden aldığın hazineleri teslim etmiyorsun? Bu senin içinde güzel olmaz mı?’’ diyerek nazik bir görüntü oluşturmuş ve sakalından ötürü zor görünen dudakları ile hafif bir gülümseme sunmuştu.

Kung Lao’nun kafasında derhal bir soru işareti ortaya çıkmıştı Hazineler? Kim içeride hazinelerin olduğunu söylemişti ki onlara? Söyleyen kişi ya çok aptaldı yada çok iyi bir düzenbazdı. En iyisinin saf rolüne yatmak olduğunu düşünen Lao hemen şaşırmış gibi yapmıştı.

‘’Ne? Hazineler mi, ben o kadar çok korkmuştum ki içeriden önümü dahi göremedim… Keşke alsaydım, hem sizin için de faydalı olmaz mıydım? Ancak gördüğünüz gibi bu küçük hemen çıktı ve önüne dahi bakamadı…’’

Kafasını aşağıya eğmiş ve mahcup bir görüntü sergilemişti. Tengri Mei, Kung Lao’nun bu ani değişimi ile şaşırmıştı, ‘’Acaba tehlikeyi gördüğü için mi böyle davranıyor? Korkağın önde gideni mi acaba?’’ demiş ve bakışları ile Kung Lao’yu tekrar değerlendirmişti. Kendisini kurtaran kişinin böyle olmasına imkan yoktu. Sonra Kung Lao’nun gözlerinin parlaklığını fark etti ve anında kendisi de kafasını eğdi ‘’Büyük, biz gerçekten çok korkmuştuk ve bu yüzden hazine varsa bile görmedik hızlıca buraya geldik. Size hazineleri veremeyeceğimiz için çok üzgünüz…’’ demiş ve sesine kattığı duygusallık ile birlikte masum davranışını sonuna kadar sürdürmüştü.

Kung Lao bir anda şaşırmıştı, kendisine ortak olan Tengri Mei’ye şaşkınlık ile baktı. Nasıl anlamıştı? Ancak en şaşırtıcı noktası ise kendisine hemen uyum sağlamasıydı. Bu durum Kung Lao’nun son derece hoşuna gitmişti, aynı mantıkta düşünebiliyorlardı.

Kızıl sakallı lider düşünceli bir moda girmişti. Suratı son derece endişeliydi, tekrar karşısındaki iki genci inceledi. En sonunda eline baktığında ise bir anda gözlerinden ışıklar fırladı çözümü bulmuştu. Çocuğun elinde bulunan yeşil renkli mekânsal yüzük her şeyin çözümü olabilirdi.

‘’Çocuk, madem hiçbir şey almadınız izin ver mekânsal yüzüğüne bakayım. Söz veriyorum baktıktan sonra sizi bırakacağım.’’ Suratında masum bir gülümseme oluşturmuştu, ancak gözleri bu durumu tamamen ters yüz yapıyordu. Kung Lao daha adamın gözlerine bakmadan sırtından aşağıya doğru bir damla terin indiğini görmüştü. Mekansal yüzüğe bakmak? Kung Lao hemen bir şeyler düşünmesi gerektiğini düşündü ve suratına yalandan bir gülümseme sundu. ‘’Büyüğüm çok özür dilerim ancak bu bana rahmetli babamdan kalma… Kendisine verdiğim söz ‘’Bir saniye bile çıkarma’’ şeklindeydi. Şimdi söyleyin bana lütfen hangi insan rahmetli babasının son isteğini yerine getirmez?’’

Adam bir anda kendisine gelen cevap ile şaşırmıştı, sinirlendiği her halinden belli oluyordu, sakalının üst kısımlarında ufak titremeler boy göstermişti. Gun Chi liderin sinirlendiğini anlamış ve hemen kafasını Kung Lao’ya doğru döndürmüştü. ‘’Lider, bir kez bakmak istiyor. Söylesene bana senin o ölmüş ve toprak olmuş baban nasıl olurda bilebilir bir seferliğine çıkardığını? Hemen çıkar ve lidere takdim et, liderimiz son derece adaletlidir. Emin olduğunu düşündüğü zaman seni ve yüzüğünü kesinlikle salacaktır.’’ Dudaklarından çıkan her söz liderine derinden bağlılığını temsil ediyordu. Kung Lao bu kadar derinden konuşulan bir sözden ötürü ister istemez şaşırmıştı. Bir haydut çetesinde bu kadar sadakat çok görülmezdi sonuçta.

‘’Oh, sizler nasıl olurda müstakbel kocamın babasından yadigar kalan tek parça mekânsal yüzüğüne göz dikebilirsiniz? Bu hangi erkeğin gururuna sığar? Lütfen geçmemize ve yolumuza bakmamıza izin veriniz.’’

Tengri Mei’nin sözleri ile birlikte yüreğinde büyük bir şaşkınlık duygusu hissetti. Daha ancak en fazla dört yada beş saat vakit geçirmişlerdi ki, şimdiden Lao’yu savunmaya başlamıştı. Lao’nun Tengri Mei hakkında düşünceleri yavaş yavaş değişmişti.

‘’Huh!’’

‘’Söylesene bana bir babanın son sözleri olsa bile ölen birisinin vasiyeti neye yarar? Ayrıca burada şuan benim sözüm kanundur. Sana yüzüğü vermeni söyledim! Aksi taktirde..’’

‘’Aksi takdirde ne olur? Şu iri yarı adamı üstüme mi salarsın?’’ Kung Lao’nun suratına aniden düşen özgüven o kadar fazlaydı ki, Tengri Mei bile istemsiz kendisine güvenmeye başlamıştı. Kung Lao’dan yayılan güven duygusu o kadar fazlaydı ki etrafındaki tek bir kişi dışında bu vahşi bakıştan herkes ürkmüş ve bir adım geriye çekilmişti. Liderin bile geriye bir adım çekilmesi görülmemiş bir şeydi. Bu çocuk tam olarak neydi?

Gun Chi hemen mekânsal yüzüğünü tokatlamış ve eline almış olduğu geniş bir baltayı iki eli ile tutarak Kung Lao’nun karşısına dikilmişti. Suratında hiçbir ifade yoktu, zihninde ise her zaman olduğu gibi ezilecek bir rakip olarak düşünüyordu. Kung Lao bir anda elinin boşta kaldığını fark etti, suratına düşen endişeyi mümkün mertebe göstermemeye çalıştı ve iki elini havaya kaldırarak kendisini hazır hale getirdi.

Bir anda değişen havada ötürü Tengri Mei ne yapacağını şaşırmıştı. İkiliye hızlıca bakış atmış ve hemen Lao’nun arkasına geçmişti. İki güç arasındaki derin bakışma o kadar kuvvetliydi ki ortalarına koyulacak olan en ufak bir kağıt parçası bile kolayca yanabilirdi. Bu karşılaşmanın ortasında Tengri Mei nasıl olurda durmak isterdi ki?

‘’Dövüşeceğim kişinin ismini bilmek isterim. Adım Chi sizin nedir?’’

‘’Lao diyebilirsin.’’

Net cevaptan sonra ikilide kendilerinin hazır olduğunu fark etmiş ve bir şimşek gibi ileriye atılmıştı. Tengri Mei bu müthiş hızı fark ettiği anda hayretler içerisinde kalmıştı. Sadece bir kaynak alemi yüksek iken Kung Lao ile ikisinin arasındaki fark muazzamdı. Kendisinin bu kadar geride kalması öyle kötüydü ki en yakın zamanda eğitim yapması gerektiğini anlamıştı.

Kung Lao ile Gun Chi son hızda bir birleri ile çarpışmışlardı. Lao’y doğru savrulan balta darbesi o kadar hızlıydı ki Kung Lao daha saniyesinde ilk darbesini bile almıştı. Şaşkınlık ile omzundan açılan kıyafetine ve ondan akan kana bakmış ve ‘’Temkinli olmalıyım’’ diye düşünmüştü. Böylesine korkunç bir hıza sahip bir rakip ile ilk kez karşılaşan Kung Lao hayretler içerisinde kalmıştı.

Kaba güç ile karşılaşamayacağını anlayan Kung Lao’nun yapabileceği tek şey ustasından öğrenmiş olduğu ayak hareketlerini kullanmaktı. Sismik adımlar yeteneği ile birlikte bir anda gözden kaybolan Lao hemen hızlı bir biçimde rakibinin arkasına geçmiş ve zıplayarak rakibinin kafasına sert bir tekme savurmuştu.

‘’Bang!’’

Rakibine inen tekme o kadar etkiliydi ki boşta kalan kafasının arkasından ufak bir dalgalanma bile meydana gelmişti. Hızla yere inen Lao kendisine gelen dirsek darbesini fark edememiş ve almış olduğu darbe ile birlikte hızla havada süzülmüştü.

Ciğerlerinin nefes için yalvarması ile neredeyse bayılacak konuma gelen Lao kısa süre sonra nefes almaya başlamış ve almış olduğu sık nefesler ile rakibine bakmıştı. Rakibi sadece iki kısa nefes süresi içerisinde hemen karşısında bitmiş ve elindeki baltayı iki kolu ile kafasının üstüne kaldırarak yere indirmeye başlamıştı.

Lao’nun yapacağı tek bir şey kalmıştı, oda şuan için kaçmak. Darbeden hızla kurtulan Kung Lao kendisini on adım uzaklaştırmış ve rakibine bakmıştı. Hız konusunda ondan çok iyiydi ancak güç konusunda? Şüphesiz kat ve kat güçsüzdü. Rakibe atmış olduğu tekmenin tek bir çizik bile oluşturmadığını gören Lao hemen tedirginleşmiş ve uzakta olduğu için rakibine kollarını iki yana kaldırıp dört parmağı ile iki tane pençe yollamıştı.

Pençelerin asıl sahibi her ne kadar Xiao Xiulan’ın bulunmuş olduğu okul sahibine ait olsa da Kung Lao hızlıca çalmış ve ismini bile bulmuştu. ‘’Anka’nın dörtlü mızrağı’’ teknik basit temelli rüzgar saldırısı içeriyordu ve rakibine doğru hızla yol alıyordu. Uzun menzilli saldırısı olarak en güçlü saldırısı olan bu pençeler rakibine hızla yol almış ve üstüne doğru koşan Gun Chi’nin göğsüne ve kafasına çarparak son bulmuştu.

‘’Bomm!!’’

Ancak teknik her ne kadar etkili olmuş olsa da Gun Chi’nin sadece ufak çizikler almasına neden olmuştu ve güçlü kaslarından ve sert suratından sadece ufacık bir kan akıntısının oluşmasına neden olmuştu.

Kung Lao bu darbeyi de engellediğinde şaşırmıştı. Gözlerinde ufak bir korku dalgası boy göstermiş ve daha da fazla temkinli davranmıştı. Kung Lao şuan çok iyi biliyordu, bu rakibini öyle kolayca yenemeyecekti.

Elinde kılıcının olmadığını bilen Kung Lao lanetler okumuştu. Evinden ayrılırken kolunu kullanamıyordu ve bu yüzden alma gereksinimi görmemişti. Ancak şuan almadığı için kendisine olan şeyler hakkında daha da fazla endişelenmesi gerekmişti.

Hatta neredeyse hiç yenemeyeceğini anlayan Kung Lao hemen sismik adımları kullanarak gözden kaybolmuş ve kendisini Tengri Mei’nin yakınına getirerek, gelecekteki müstakbel eşini kucaklayıp son hız kaçmaya başlamıştı.

Arkasından gelen sesler ile birlikte Kung Lao kendisini takip eden Gun Chi’nin varlığını fark edebiliyordu. Bir an evvel bu adamdan kurtulması gerekiyordu.

[1.866]

***
Bölüm bitti gençler :D


Bir sonraki bölümde neler olacağını merak mı ediyorsun? Bekle o zaman anasını satayım :D 

Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum