Angoria Bölüm 69

Angoria Bölüm 14: Ödüller

Kadeh içerisine gözü kayan Xi Wangmu derin bir iç çekmiş ve hemen ardından ise tek parmağını kadehin içine sokmuştu. Tırnağının üstünde tek bir damla kanın yapışması ile birlikte kadehin içinden çekmiş ve kanı hemen ufak bir şişeye koyarak Kung Lao’ya sunmuştu.

Kung Lao’nun eline düşen tek damlalık maviye kaçan sıvı geniş gözler ile bakmasına neden olmuş ve ‘’B-Bu..’’ kekeleyerek Xi Wangmu’ya karşı bakışlarını sürdürmüştü. Xi Wangmu iki hızlı ancak kısa hareket ile kafasını sallamış ve ‘’Bu elindeki sıvı Angoria’da hüküm sürmüş ve kuzeylerde bulunan tek geniş adada krallığını ilan etmiş, sayısız yıllar orada hayat yaşadıktan sonra tarihin içinde kaybolup gitmiş Arktik Egemen Kaplanının birkaç damla kanı, sana hepsini vermek isterdim ancak, senden sonra gelecek insanlara da bu kandan kalması gerekir. Ancak ilk test ettiğimiz kişi sen olduğun için sana bir başka hediye daha sunmak isterim.’’ Bu kelimeler ile birlikte hızlıca kaybolmuş ve Kung Lao ne zaman gittiğini bile görememişti.

Sadece bir nefes bırakma süresinde geri dönen Xi Wangmu ‘’Eh… Sana ancak bunu verebiliyorum ve birde zaman…’’ iç çekerek konuşmuş ve kısa bir süre göz gezdirip Kung Lao’nun anlayabilmesini sağlamıştı. Kung Lao Xi Wangmu’nun eline bakmış ve elinde görmüş olduğu kan kırmızısı bilyeden sonra kafasındaki soru işaretleri ile birlikte Xi Wangmu’ya gözlerini dikmişti.

Xi Wangmu’nun suratından tek bir düşünce bile anlaşılmıyordu, elindeki bilyeyi anlayabilmek için Kung Lao’nun tek çaresi Xi Wangmu’nun konuşabilmesini sağlamaktı. Kısa bir sessizliğin ardından ‘’Ah, neredeyse unutuyordum elimde görmüş olduğun şey bir Kutsal Hayvan çekirdek özü, insanların nadiren bulabildiği bir çekirdek… Üstelik şuan elimde görmüş olduğun çekirdeğin gücü sizin baya bir üstünüzde.’’

Kung Lao’nun gözleri çıkmıştı. ‘’Sormama izin verin, Ne kadar üstümde?’’

Xi Wangmu donuk gözlerini Kung Lao’nun üstünde toplamış ve ‘’Temel kaynak alemindesiniz, ancak çok başlarındasınız. Bu elimde görmüş olduğunuz kutsal hayvan çekirdek özü en az Kök aleminin sonlarında ve Bilge kaynak aleminden sadece bir tık uzaklıkta.’’

Kung Lao’nun bu sözlerin ardından gözleri fırlamıştı. Kök alemi, bilge alemi? Nice uzmanların bile kimi zaman otuz döngü çalışıp kök kaynak alemine gelemediği olmuştu. Bilge kaynak alemi? On bin insandan sadece bir kişide böylesine güç artışı görülebilirdi. Bilge kaynak alemine giren kişilerin statüsü normal halk ile karşılaştırıldığında bir lorda dönüşür, çoğu insandan korkmasına gerek kalmazdı. Ancak bu görmüş olduğu Kutsal Hayvan çekirdek özü… O çekirdeğe bakmak bile Kung Lao’nun saygı duymasına neden olmuştu.

Sonuçta sürekli olarak Kutsal Hayvanlar ile karşılaşmıyordu değil mi? Geçmişte bir mağara içine sıkışıp kalmış olan Kuzey Yeli Domuzu dışında tek bir kutsal hayvan ile daha karşılaşmıştı. Oda ormanın ilk günlerinde kendisine saldıran Binbir Ses Tilkisi’nden başkası değildi. Gözlerini tekrar çekirdeğin üstüne kenetlenen Kung Lao ‘’Sormama izin verin, hangi kutsal hayvanın çekirdeği acaba bu?’’

Xi Wangmu’nun gözlerinde derin bir ışıltı oluştu ‘’Bu görmüş olduğun çekirdek ateşin egemenlerinden savaş gorili adlı kutsal hayvana aittir. Güçleri son derece destansıdır, elimde bulunan çekirdek sadece yetmiş döngülük yavruya aittir.’’

Kung Lao’nun gözleri bir anda ateş almıştı. Kafasında dalgalanan yetmiş sayısı öylesine derindi ki kendisi bile bundan korkmuştu. ‘’Bir insanın ömrü ortalama olarak seksen döngüdür. Yüz döngünün üstüne çıkmış insanlar azizler olarak görülürdü. Ancak bu savaş gorilleri... Sadece yetmiş döngüde bir yavruydu, yetişkinlik dönemleri kim bilir ne kadar esrarengiz olacaktır.’’ Zihninden geçirdiği bu sözcüklerin ardından Kung Lao’nun tekrar gözleri büyümüş ve kafasında canlanan Kutsal Hayvan yavrusunun gelişimini hayal etmişti. İsmini dahi sadece duyabilmiş olduğu kaynak alemlerine geçmiş olan Savaş gorilini hayan eden Kung Lao dehşete düşmüş ve aynı zamanda korkmuştu. Kesinlikle çok ama çok tehlikeliydi…

‘’Şuandan itibaren bu çekirdek sana aittir. Dilediğinizce kullanın, aynı zamanda burada bir ay kadar kalabilir ve gelişim sağlayabilirsiniz.’’

Kung Lao hemen telaşlanmıştı. Bir ay sonra düğünleri olacaktı, hemen ardından ise kendisini bekleyen Turnuva ile birlikte kendisine yaşatılanın intikamını alabilecekti. Ancak bunu yapabilmesi için güçlenmeye ve aynı zamanda ise zamana ihtiyacı vardı. Kung Lao’nun kara kara düşündüğünü fark etmiş olacak ki Xi Wangmu kısa soğuk bir tebessüm göstermiş ve ‘’Burada kalacağın bir ay dünyada sadece üç güne mal olacak. Ancak bir ayın sonunda kalmaya devam edersen normal zamanına geri dönecek ve aynı zamanda bir daha asla dışarıya çıkamayacaksın.’’

Kulaklarına inanamayan Kung Lao ne diyeceğini bilemez haldeydi. Bir daha asla çıkamamak? Bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Kafasındaki bir başka soru işareti ise hemen yanında bulunan Tengri Mei’ydi. ‘’Yaşlı, peki ya Tengri Mei’ye ne olacak?’’

Xi Wangmu hemen yanlarında donuk bir halde bulunan Tengri Mei’ye bakmış ve tekrar gözlerini Kung Lao’ya çevirmişti. ‘’Burada kaldığın süre boyunca aynı şekilde kalacak, dünya onun için şuan donmuş bir halde. En son görmüş olduğu şey her ne ise gerçekliğe döndüğünde tekrar edecek ve hayatına devam edecek. Ancak bir ay içerisinde dışarıya çıkamazsan sen sonsuza kadar burada kalırken o, direkt olarak ölecek…’’

Kung Lao duydukları karşısında direkt olarak şok olmuş ve hızlıca kafasını sallamıştı. Diyecek tek kelime dahi bulamıyordu, güçlenmesi gerekiyordu evet buna karşı yapabileceği hiçbir şey yoktu. Yoksa önündeki turnuvayı nasıl olurdu da kazanıp kendisini ispatlayabilirdi? Ancak diğer taraftan Tengri Mei’ye bakan Kung Lao, hızlıca kafasını sallamış ve ‘’Benim yüzümden birisinin daha ölmesine izin vermeyeceğim. Özelliklede ileride eşim olacak kişinin, sevmemiş olsam bile halen eşim ve ileride belki de çocuklarımın annesi olacak kişi…’’ diye düşünmüştü.

Kung Lao bunları düşünürken aynı zamanda aklına gelen Siyah Tavşandan ötürü derin bir hüzne boğulmuştu. Sadece kendisi yüzünden amansız bir hastalığa yakalanmış, sadece kendisi yüzünden kimsenin nasıl öldüğünü bilemediği bir şekilde ölmüştü. Tekrar tekrar kulaklarında çınlayan sesi ve ölümünde bile gülen suratı nasıl olurdu da unutabilirdi? Özelliklede son kelimeleri, hangi insan o kelimelerden sonra sessiz ve kayıtsız kalıp hayatına devam edebilirdi?

Kung Lao bunun olmasına asla izin vermeyecekti.

Öldürenin kim olduğunu bulacak ve en sonunda ise tamamen yok edecekti. Bunu yapamazsa nasıl olurda kendisine Siyah Tavşanın aşığı diyebilirdi ki?

Ancak bunu yapabilmek için önce kimin yaptığını bulmalıydı…

Hemen kafasını sallayan Kung Lao ‘’Anladım… O halde bir aya yakın bir süre burada kalacağım ve bir ay dolmadan ise hızlıca buradan uzaklaşacağım. Bundan sonra sizleri rahatsız etmek istemiyorum yaşlı Wangmu. Müsaadeniz ile derhal eğitimime başlayacağım.

Karşısındaki Xi Wangmu hayrete düşmüştü, kendisini kovan bir çocuk? Üstelik eğitim alacaktı. Soğuk bir gülüş göstermiş ve ‘’Dediğiniz gibi olsun, bundan sonra seni rahatsız etmeyeceğim.’’ Diyerek hızla uzaklaşmıştı. Kung Lao bir anda ortadan kaybolan yaşlının arkasından bakmış ve hemen ardından ise kendisine verilen bir damla Arktik Egemen Kaplan’ın kanını ağzına damlatmıştı.

Böylesine eşsiz bir hazinenin kendisine sunulmasından ötürü minnettar olan Kung Lao hemen ardından ise meditasyon duruşuna geçmiş ve gözlerini kapatarak derin nefesler almaya başlamıştı.

Kan yemek borusundan aşağıya doğru akarak midesine ilerliyordu. Kung Lao her saniyelik hareketini rahatça gözlemleyebiliyordu. Her saniye daha da yakıcı bir güce ulaşan Kung Lao’nun gözleri bir anda açıldı.

‘’Blommm!’’

İçinde yaşanan dalgalanma öylesine kuvvetli bir biçimde artmıştı ki Kung Lao’nun diyebileceği tek bir kelimesi yoktu. Daha öncesinde asla böyle hissetmemişti, tüm bedeninin hem yandığını hem de donduğunu hisseden Kung Lao bu esrarengiz his ile birlikte tüm bedeninin titrediğini hissetmişti. 

Damarlarının içine doğru akın eden yıkıcı kuvvet öylesine etkiliydi ki tüm sinirleri adeta bin kılıç tarafından etkilenmiş gibiydi. Böylesine kuvvetli bir dalgalanma Kung Lao’nun zihnine ani bir şok etkisi göndermiş ve Kung Lao’nun bir anda sırtını yere atmasına neden olmuştu. Sırtını attığı anda bedenine giren hem dondurucu hem de yakıcı etkinin acısından ötürü kendi kontrolünü kaybetmiş ve tıpkı pirelendikten sonra kuduran köpekler gibi bilinçsizce titremişti.

Acı tüm kaslarına yayılıyordu, kollarında ve bacaklarında yeni yeni oluşmaya başlayan tüylerin hepsi dikenler gibi sivri bir hale gelmişti ve bir an bile olsun yere inmeyi red etmişlerdi. Nabzı her saniye daha da fazla yükselmiş ve alnı sürekli olarak ter damlaları üretmiş ve bunu şakaklarına, oradan ise boynuna doğru ilerlemişti. Adeta iç organlarının donduğunu hisseden Kung Lao hemen ardından ise tüm bedeninin yandığını hissetmiş ve bir çığlık koparmıştı.

Tüm bedeninden yükselen bu çığlık öylesine derindendi ki Devasa salon bile bunu yansıtmak istememiş ve içlerine atarak bu eşsiz işkenceye ortak olmuşlardı. Kung Lao’nun dişleri birbirine tıpkı bir fermuar gibi kapanmıştı. Tek bir hamle bile yapamaz hale gelmişti. Ancak dayanması gerekliydi, yoksa nasıl olurda Üç Dalga Krallığının en büyük turnuvasına katılabilirdi?

Turnuvaya esasında katılma gibi bir gereksinim ne eski Lao, ne de yeni Lao gereksinim görmüştü. Bu iki ruhun arasındaki fark ise birisi dolaşıp eğlenmenin daha iyi olduğunu düşünürken, diğeri yalnız çalışmanın daha iyi olacağını ve hünerlerini kimseye gösterme gereksinimi duymayacağını düşünmesindendi.

Ancak Kung Lao’nun bu turnuvaya katılması gerekiyordu. Bu öylesi basit bir turnuva nasıl olurdu ki? Tüm krallığı etkilen bu turnuvaya onlarca küçük ve orta düzeyde, yedi tane ise büyük klan katılırdı ve bizzat kral tarafından izlenilirdi.

Tengri Yan’ı bu turnuva içerisine gömmeden kendisine uykunun olmadığını çok ama çok iyi bilen Kung Lao kısık nefesleri arasında bu dayanılacak gibi olmayan acıya dayanması gerektiğini çok ama çok iyi anlamıştı. Başka türlü nasıl olurdu da o turnuvadan galip ayrılma gibi bir gayreti kendisinde bulabilirdi?

Kendisine vermiş olduğu söz böylesine basit değildi…

Derisinin içine işleyen ve hemen ardından ise etinin derinliklerine inan bu acı en sonunda ise Kung Lao’nun kemiklerine ulaşmış ve her kemiğin balyoz ile kırılıyormuşçasına acı vermesine neden olmuştu. Bu sırada zaman algısını kaybeden Kung Lao kendisine ayrılan otu günlük sürenin sadece iki gün gibi kısacık bir süre kadar kaldığını nereden bilebilirdi ki?

Tüm ciğerindeki havanın çekiliyor gibi olduğunu hisseden Kung Lao bu süreç içerisinde sadece anlık olarak hayatını devam ettirmesini sağlayacak olan havayı alabilmiş ve bunu sürekli olarak devam ettirmişti.

Sağ koluna doğru işleyen ve önce ete ardından kemiklere ve en sonunda ise sinirlere doğru enjekte olan bu devasa acı ile birlikte Kung Lao bedeninin parçalara ayrılıyor gibi olduğunu hissetmiş ve daha fazla ne kadar dayanabileceğini merak etmeye başlamıştı.

‘’Blomm!’’

İkinci dalgalanma ile birlikte Phialamı neredeyse kontrolden çıkmış ve hayali kaynak damarlarının içerisine doğru dayanılmaz şiddetli bir baskı yapmaya koyulmuştu. Bu baskının şiddeti o kadar fazlaydı ki neredeyse patlamak üzereydi ve buna rağmen Phialamı devamlı olarak enerji salınımına devam etmişti.

Kung Lao bu ani baskı ile birlikte kendisini eziliyor gibi hissetmişti. Kim böylesi bir acıya dayanabilirdi ki?

Fark etmemiş olan Kung Lao’nun aslında tüm iç organları anlık olarak buzlanıyor ve tekrar eriyordu bu sürekli olarak devam ediyor ve kimi zaman kanamalara bile izin veriyordu. Her hücresine kılıç saplandığını düşünen Kung Lao ise sadece titriyor ve sıkmış olduğu dişleri ile birlikte ne zaman geçeceğini düşünüyordu.

‘’Blomm!’’

Üçüncü bir dalgalanma ile birlikte Kung Lao’nun mevcut işkencesi bir kat daha artmıştı. Dişleri neredeyse kırılacak düzeye gelen Kung Lao ise bedenini saran bu dayanılmaz acıya sürekli olarak göğüs germiş ve zihnini sadece iki ay kalmış olan turnuvanın varlığı ile doldurmuştu. Önünde sadece iki yol vardı, ya kendisini ispat edecek yada burayı tamamen terk edecekti.

Ancak Kung Lao’nun mizacı ikinci şıkkı ölmüş olsa bile tercih etmeyecek düzeydeydi. Kendisini bir kez öldürmüş olan Tengri Yan nasıl olurdu da cezasız kalabilirdi?

Acının varlığı önce içindeki ateşin yavaş yavaş kaybolması ile azalmaya başlamıştı. Bu sırada ise ateşin azalması ile birlikte bedeninin bir miktar rahatladığını hissetmiş ve etrafını saran sarı sis ile birlikte hemen kendisini toparlaması gerektiğini anlamıştı.

Kung Lao’yu saran sarı sisin tek bir anlamı olabilirdi. Bu kesinlikle gelişim göstermek üzere olduğunun işaretiydi. Kendisini meditasyon duruşuna sokan ve gözlerini kapatan Kung Lao anlık nefeslerini düzene sokmaya çalışmış ve bu sayede rahatlamaya çalışmıştı. Acının varlığı önce ateşin kaybolması ile başlamış ardından ise Kung Lao’nun bedenini saran dondurucu soğuğun kaybolması ile devam etmişti. Bu öylesine eşsiz bir rahatlama sunmuştu ki Kung Lao’ya, ne olduğunu bile anlamadan bedeninin bilinci boşluğa doğru kaymıştı.

Tam bu sırada ise bir ‘’Bang!’’ sesi duyulmuştu.

‘’Bang!’

“Bang!”

“Bang!”

“Bang!”

Bu güçlü patlamalar ile birlikte bedeninin daha da rahatladığını hisseden Kung Lao gözlerini açmış ve hızla sol elinden almış olduğu destek ile ayağa kalkmıştı. Gözleri etrafı daha bir başka algılıyordu. Renklerin belirginliği tüm vücuduna yavaş yavaş işliyordu, Kung Lao ne olduğunu bile anlamıyordu. En sonunda kendisini kontrol etmesi gerektiğini fark etmiş ve hızlıca elini havaya kaldırmıştı.

Mutluluk göz yaşları tüm bedenini sarmış ve iri gözleri şaşkınlık ile açılmıştı. Sol kolunun dışında kalkan sağ kolu da tıpkı eskisi gibi hareket ediyordu ve bu Kung Lao için eşsiz bir haberdi. ‘’tanrılar tarafından bir lütuf!!’’ diye sevinçten zıplayan Kung Lao hemen durmuş ve bedeninin içine de göz atması gerektiğini düşünmüştü.

Gözlerini kapatan Kung Lao bu süreçte kendisinin tek seferde 2. Seviye Temel Kaynak aleminden 7. Seviye temel kaynak alemine geçtiğini fark etmiş ve bunun şaşkınlığı ile bakakalmıştı. Nasıl olurdu da tek seferde beş seviye birden atlayabilirdi? Üstelik bir dar boğaz ile bile karşılaşmamıştı. Bu mucize değildi de neydi?

Ancak Kung Lao’nun sadece bunun ile birlikte iç görüşü bitmemişti. Görüşü ile birlikte Phialam’ın tıpkı bir örümcek ağı gibi saran hayali kaynak damarlarının tek bir tanesinin koyu mavi renge sahip olduğunu fark etmişti. Bu nasıl olabilirdi ki? Tüm kaynak damarları soluk gri renkte iken sadece bir tanesi koyu mavi rengindeydi.

Kung Lao bilmediği konulara fazla girmesinin anlamsız olduğunu düşünmüş ve hızlıca içinde biriken huysuzluk ile birlikte buradan çıkması gerektiğini anlamıştı. Ancak bunu kendi başına nasıl olurdu da yapabilirdi?

Tıpkı önceki sefer olduğu gibi Tengri Mei’nin elini saran Kung Lao almış olduğu bu güçler için tanrılara dua etmiş ve suratına güzel bir gülümseme koymuştu. Kung Lao’nun elini sarması ile birlikte zamanın donukluğundan çıkan Tengri Mei ise bir anda kendisine gelmiş ve hızlıca parmağını havaya kaldırarak ‘’Görüyormusun orada bir kapı var!!’’ diye bağırmıştı. Kung Lao’da hızlıca kafasını sallamış ve ‘’Evet, hadi gidelim buradan.’’ Diyerek Tengri Mei’nin elinden tuttuğu gibi hızlıca koşmaya başlamıştı.

Eski gücüne kıyasla şimdi bir miktar daha güçlü olan Kung Lao aralarında neredeyse bir alem fark oluştuğu için Tengri Mei’yi neredeyse bir bayrak gibi dalgalandırarak koşmaya başlamış ve kendileri kapıya yaklaştıkça açıklan kapının içine doğru ilerlemişlerdi.

Yaşlı bir adam derin düşüncelerin içerisindeydi. Sayısız kitap okuyarak elde ettiği bilgileri bir araya getirmiş ve en sonunda ise bunu bulmuştu. Önlerinde duran devasa büyüklükteki taş kapı hangi bilgiyi denerse denesin açılmamış ve bu süreç asla bitmemişti.

İhtiyarın yanında bulunan diğer kişiler ise son derece huysuzlaşmışlardı. Sürekli olarak kamp yapmaktan ötürü yemekleri azalmış ve azalan yemekleri ile birlikte ise moralleri yerle bir olmuştu.

‘’Hey!! Daha ne kadar bekleyeceksin ihtiyar! Neredeyse dört gün oldu!’’

‘’Ne yaparsak yapalım, açılmamakta ısrar ediyor. Ekibimizdeki en güçlü kişi olan Gun Chi bile devasa kuvvetine karşın tek bir hamle bile yapamadı.’’

‘’Üstelik o şuan Temel Kaynak aleminin zirvesinde!!’’

‘’O bile tek bir çizik atamadıysa biz ne yapabiliriz?’’

Ekibin patronu olan kırmızı sakallı ve kırmızı kaşlı kafasında şapka bulunan adam hızlıca adamlarına doğru bakmış ve ‘’Beklemeye devam edeceğiz! Bilmezmisiniz orasının içinde devasa hazinelerin olduğunu? Bir düşünün ne kadar zengin olacağımızı!!’’

Hepsi bu hikayeyi biliyordu. Nasıl olurdu da bilmezlerdi, yanlarındaki yaşlı zaten sırf bu yüzden onları buraya çekebilmişti. İhtiyar ve çete iki farklı amacı bir araya getirmişlerdi, çete zengin olmak istiyordu. İhtiyar ise güçlü olmak… Ancak neredeyse doğduğu andan beri sakat olan ihtiyarın buna yapabileceği bir şey yoktu.

Çok kısa süre öncesine kadar…

Haydutların içerisinden birisi hızla öne çıktı ve parmağını öne doğru uzattı. ‘’Bakın!! Kapı hareket etmeye başladı!’’

Tüm insanlar merak ile kapının ağır ağır açılmasını izlediler. Gözlerindeki ışıltı o kadar fazlaydı ki tüm insanların istediği şey en sonunda oluyordu.

Ancak bu esnada bir karaltının hareket ettiğini birisi dışında kimse göremeyecek kadar sevinmişti.

[2.428]

***
Açıkçası bölümü akşam vakti zaten yazmıştım ve güzel bir konuşma ayarlamıştım ancak bilgisayar sağ olsun kapandı ve bölümü iptal etti. Bu sayede ise güzelim bölüm mahvoldu ve tekrar yazmak zorunda kaldım.

Uzunca bir süre (Alt tarafı sadece 5 gün) bölüm yazamamın sebebine gelirsek, derin bir meditasyon sürecine girdim ve bu sayede ufak bir aydınlanma yaşayabildim. Kesinlikle bu hikayenin gidişatını değiştirecek bir oluşumdu ve bende bunu yaptım :D

Neredeyse 2.5k kelime yazmışım ve geçmişide sayarsak bu 4.5k bölüm yazdığım anlamına geliyor. Aydecikler okusun diye deli gibi yazıyorum ancak hamlamış parmaklarımın beni engellemesi üzerine bölümü ancak atabileceğim.

Eline geçen kaynak çekirdeği ne kadar etkili?

Kung Lao’da bir farklılık var mı?

Yaşlı adam kim?

Bu çete ne gibi bir hazine arıyor?


Merak mı ediyorsunuz? O zaman bekleyin… :D


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum