Angoria Bölüm 66

Angoria Bölüm 11: Test (1)


Kung Lao bir anda ortaya çıkan çukurun içine düşmüş olan Tengri Mei’ye ağzı açık bir şekilde bakakalmıştı.

‘’KYAAA!!!’’

Diyerek Kung Lao’ya doğru yankı sayesinde oluşan çığlık ile birlikte Kung Lao’nun ciğerinden bir parça kopmuş ve kendisini çukurun yanına doğru gitmişti. Çukurun içini inceleyen Kung Lao ilerisinin karanlık olduğunu fark etmiş ve çukurun girişinde bulunan irili ufaklı sembollerin bir araya gelerek bir bütün oluşturduğunu fark etmişti. İşlemelerin bir figürünü bir yerde gördüğünü fark eden Kung Lao nereden olduğunu çıkaramamış ve merak içerisinde kendisini çukura doğru bırakmıştı.

Biraz önce gönderdiği korumaları göndermemeyi düşünen Kung Lao keşkenin onu kurtarmayacağını bildiği için önemsememiş ve çukurdan bir çeşit huninin içine doğru düşmüştü. O kadar hızlı ilerliyordu ki Kung Lao’nun etrafına bakmaya fırsatı olmuyordu. En sonunda büyük bir kuş figürü gören Kung Lao nerede olduğunu anlamaya çalışmış ancak bu konuda başarısız olmuştu.

Tengri Mei’nin yardım çığlıkları sürekli olarak etrafta yankılanıyordu. Kung Lao bu yardım çığlıklarına en sonunda tarafsız kalamamış ve ‘’GELİYORUM!!’’ diye bağırmıştı. Tengri Mei’nin şuan için kendisine şükürler ettiğini düşünen Kung Lao sırıtmış ve ‘’İstediğim bir göz iken bana verilen iki göz’’ diyerek sevincini kelimelere dökmüştü.

Bu sırada ise Tengri Mei tekrar bağırmış ve kaymakta olan Kung Lao’nun kulaklarını tekrar sağır etmişti.  Kung Lao bu kadar büyük çaplı bir çığlığın neyden kaynaklandığını pek bilmiyordu. Açıkçası bu kadar korkulası bir çığlık ancak ölüm korkusuyla atılabilirdi. Onun için Kung Lao’nun aklına ilk olarak Tengri Mei’nin büyük bir güç tarafından esir alındığı gelmişti, ancak bunu hemen aklından çıkarmıştı.

Huni gibi yapının en sonunda içinden geçen Kung Lao kendisini bir anda bir kaydırağın üstünde bulmuş ve tekrar kaymaya başlamıştı. Bu esnada ise geldiği noktanın belirsiz olduğu bir ışık kaynağı tarafından ortalık aydınlanmış ve duvar üstündeki motifler çok daha belirgin hale gelmişti. Hiçbir harfini okuyamadığı bir yazının altında bulunan tekrar bir kuş motifi ile birlikte Kung Lao bunun ne anlama geldiğini tekrar kendisine sormuş ve bir şekilde bunu öğrenmeyi kafasına not etmişti.

Kaydırağın sonsuzluğa açıldığı fikrini iyice benimseyen Kung Lao bir tütsü süresi boyunca kaymış ve en sonunda ise sert bir zemine kıç üstü düşmüştü. Sert zemine bir anda değen kalçasından ötürü kısa bir acı duyan Kung Lao ayağa güçlükle kalkmış ve kıçını ovalamıştı. Kıçındaki ağrının en sonunda azaldığını hisseden Kung Lao etrafına bakmış ve büyüleyici manzara karşısında şoke olmuştu.

Devasa büyüklükte bir oda içerisinde duran Kung Lao dört bir yanını çevreleyen yazılar ve motiflerle dolu odanın her boş köşesine işlenmiş olan kuş motifinin ne anlama geldiğini az çok sonunda anlamaya başlamıştı.

Eski hayatında okumuş olduğu binlerce kitaptan birisini hatırlayan Kung Lao bu tip mezarların bulunduğunu işitmiş ve bu motiflerin ölen kişiyi sonsuzluğa daha rahat bir şekilde ulaştıracağına inanan bir topluluğa ait olduğunu hatırlamıştı.

Bu topluluk öylesine derin bir alt kültüre sahipti ki neredeyse kimse bilmiyordu. Kung Lao’nun okuduğu kitap ise bu kültürün vahametini anlayarak bunu gelecek nesillere anlatmaya çalışmış olan eski bir topluluk üyesine ait bir kitaptı.

Bu kitapta ölen kişilerin sonsuz bir yaşam kazandığını ve bir sonraki dünyalarında kendilerine eşsiz yeteneklerin bahşedildiğine inanıyorlardı. Kuşlar gibi özgür olacaklarını ve kendilerine düşen görevi tamamladıklarını düşünüyorlardı.

Kung Lao bu kitabı ilk kez okuduğunda aklında hemen bir soru belirmişti. ‘’Hangi görevi tamamlamışlardı?’’

Bunun üstüne defalarca düşünen Kung Lao bir cevap bulamamış ve en sonunda ise unutmaya yüz tutmuştu. Şuan bile sadece motifler ile aklına geldiğini fark eden Kung Lao gerçekten de bu kadar derinlere böylesi bir bilgiyi nasıl ittiğini anlayamamıştı.

Kung Lao bu düşüncelerdeyken bir anda kolundan birisi tutmuş ve çekmişti. Kung Lao ne olduğunu bile anlayamadan Tengri Mei’nin çekiştirmesi ile ona doğru dönmüş ve Tengri Mei’nin kuvvetli sarılması ile birlikte kendisini boğulmanın eşiğinde bulmuştu. Kung Lao neredeyse nefes alamaz hale gelmişti. Öyle güçlü bir sarılmaydı ki en sonunda Kung Lao, Tengri Mei’nin kaynak gücünü kullanarak sarıldığını fark etmiş ve öksürerek ‘’Kaynak gücünü birazcık da olsa çeksen? Öldürüyorsun beni…’’ diyerek girmiş olduğu durumu anlatmıştı.

Tengri Mei, karşısındaki Kung Lao’nun kızaran suratını gördüğünde hemen kendisini geri çekmiş ve ‘’Be-Ben Ço- Çok korktuğum için… Bilemiyorum, özür dilerim.’’ Diyerek kafasını mahcubiyetle eğmiş ve kızaran yanaklarını elleri ile örtmüştü.

Kung Lao bir kez daha zora düşmüşlüğün insanı ne denli değiştireceğine şahit olmuştu. Kim derdi ki Tengri Mei denen güzelliğin boynuna sarılacağını? Dudaklarında bir gülümseme ile arkasını dönmüş ‘’Beni takip et bakalım buradan nasıl çıkacağız…’’ diyerek ağır adımlar ile ilerlemeye başlamıştı.

Bir anda kullanabildiği tek el olan sol eline sarılan Tengri Mei ‘’Lütfen bu şekilde durmamıza izin ver… Ben… kendimi biraz iyi hissetmiyorum.’’ Diyerek zorunluluk olarak gördüğü eli sıkmıştı. Devasa büyüklükteki taştan salonda motifler dışında sadece tek bir nesne duruyordu. Bu nesne ahşaptan bir kadehti ve Kung Lao bu kadehin neden orada olduğunu bilmiyordu. Kadehin üstünde, havada süzülen mavi renkli bir ateş tüm odayı aydınlatıyor ve iç ısıtıyordu.

Kung Lao bütün bedeninin ateşe doğru yavaşça çekilmeye başladığını hissediyordu. Bedenindeki tüm kan sanki o ateşten ufacık bir parça istiyordu. Ateşe doğru attığı her adımda tüylerinin ürperdiğini damarlarının ise özlem ile dolu olan kanı, şevk ile tekrar pompalamaya başladığını hissediyordu. Vücudunun ısındığını hisseden Kung Lao aynı şekilde mi hissediyor diye Tengri Mei’ye baktığında ise bir şeyin farkına varmıştı.

Tengri Mei’nin suratı adeta kül rengine dönüşmüştü. Bütün vücudunun kaskatı kesildiğin ve en son attığı adımla birlikte bir ayağının havada kaldığını fark eden Kung Lao, kızın elini eli ile dürtmüş ancak tek bir tepki dahi almamıştı. ‘’Hey hadi uyan Mei!! Ne bekliyorsun!’’ diye bağıran Kung Lao’nun sesi sadece devasa büyüklükteki odada yankılanmış ancak bu yankılanma bile Tengri Mei’nin hareket etmesine yardımcı olmamıştı.

‘’İşte bir hırsız daha karşımızda…’’

Bıkkın bir sesle söylenen bu sözlerden sonra kafasını Kung Lao hızlıca çevirmiş ve karşısında tıpkı kendisi gibi beyaz renkli bir erkek ile karşı karşıya bulmuştu. Kung Lao karşısındaki adamı gördüğü anda hızlıca bir adım geriye doğru gitmiş ve tek elini havaya kaldırarak hareket etmeyen Tengri Mei’yi korumaya çalışmıştı.

Karşısındaki adamın suratında herhangi bir duygu izi bulunmuyordu. Ettiği kelimelerden sonra hiçbir kelime söylememiş olan adama karşı en sonunda Kung Lao dayanamamış ve ‘’Sende kimsin!’’ diye bağırmıştı.

‘’Ben mi kimim? Ha-ha ben sadece bir haberciyim. Buraya seni uyarmak için gönderildim.’’

‘’Ha? Uyarmak mı? Ne için uyarasın ki beni?’’

‘’Yanındaki kız hareket etmiyor değil mi? Neden biliyor musun?’’

Kung Lao gerçekten de neden hareket etmediğini öğrenmek istiyordu. ‘’Neden? Ona ne yaptın!’’

Adamın suratında herhangi bir değişim gerçekleşmemişti. Suratı tıpkı eskisi gibi sert bir ifadeye sahipti ve platin saçları ile kırmızı dudaklarında tek bir oynama bile yoktu ve bu durum Kung Lao’nun karşısındaki adamı bir kukla olarak görmesine neden oluyordu.

‘’Tabellarius, vücudunda saklananın ne olduğunu bildiğini umuyorum. Bilmiyorsan bile ileride kesinlikle öğrenecek ve lanetler okuyacaksın. Şuan burada bulunmanın sebebi gördüğün kadeh olmalı değil mi? ‘’

Kung Lao adama doğru bakmıştı. İkisinin de aynı şekilde olan surat ifadesi iki buz bloğunun birbiri ile karşılaşmasına benziyordu. ‘’Buraya sadece bu kızı kurtarmaya gelmiştim.’’

Adam bu sözlerden sonra ilk kez bir ifade göstermiş ve ‘’Çok ilginç…’’ mırıldanmıştı. Mırıldanması ile birlikte arkasındaki alanda bir hareketlenme meydana gelmiş ve hemen ardından ise durmuştu.

‘’Madem sen buraya tesadüf eseri geldin… O zaman bunu kader olarak görelim ve sende beni bu anıtın test edici ruhu olarak düşün. Sende buraya gelen test edilecek kişisin.’’

Kung Lao’nun aklı biraz karışmıştı suratına yansıtmış olduğu bu akıl karışıklığını karşısındaki adam fark etmiş olmalıydı ki, ‘’Bu kadehin içindeki için uygunmusun değilmisin onu test edeceğiz…’’ diyerek cümlesini tamamlamıştı.

‘’Peki ya bu kıza ne olacak ölmeyecek değil mi?!’’

‘’Ah o kız mı… Onu merak etme burada açılan mekânsal boyuta kabul edilmedi sadece olan bu, burada işin bittiğinde derhal uyanacak ve geldiğiniz gibi gidebilmeniz için yol açılacak.’’

Kung Lao bu sözleri duyduğunda derin bir nefes bıraktı. Tengri Mei’nin yaşayacak olması çok iyi bir şeydi. Eğer ölmüş olursa bu klanlar arası savaşı kaçınılmaz yapardı ve bu olursa güçsüz Kung klanı sadece bir gün içinde kaybolup giderdi…

Kung Lao’nun rahatlamasıyla birlikte karşısındaki adam bir adım geriye çekilmiş ve ‘’O halde ilk testin başlasın!’’ diyerek ortadan kaybolmuştu. Kung Lao kendisine verilen ilk testin ne olacağı hakkında en ufak bir fikre sahip bile değildi. Ta ki bir anda bacaklarına gelen yoğun bir acıya maruz kalana kadar.

Bacaklarının aşağıya doğru çekiliğini hisseden Kung Lao bir an paniklemiş ve kendisine ne olacağını merak etmişti. Hemen ardından ise bunun sadece bir test olduğunu düşünmüş ve ayakta kalmaya çalışarak kendisini dik tutmuştu.

Kung Lao bu hareketi ile birlikte bedenini büyük bir kaya tarafından yavaş yavaş ezildiğini hissetmişti. Sadece bir tütsü süresi sonunda ise bacaklarında titremeler ortaya çıkmış ve bir milim hareket edemez hale gelmişti. Sıktığı dişlerinin arasından çıkan salyalar ağzının iki tarafından da akmış ve yere damlamıştı.

Bir yemek süresi kadar vakit geçtiğinde ise Kung Lao’nun bacakları isyan edercesine sallanmaya başlamış ve dişlerinin acımasından ötürü ağzını açık bırakan Kung Lao’nun baskıdan ötürü boğazından ağzına doğru kan gelmeye başlamıştı. Kung Lao’nun tüm iradesi neredeyse kaybolmuştu. Öyle bir durumdaydı ki çenesini bile kapatamıyordu. Ağzına doğru gelen kan doğrudan yere doğru inişe geçmiş ve kıyafetine doğru akan birkaç parça kan ise elbisesinin kirlenmesine sebebiyet vermişti.

Kung Lao bu testin daha ne kadar devam edeceğini bilmiyordu ancak, buna dayanması gerektiğini çok iyi biliyordu. Dayanmasına yardım eden en büyük etken ise kadeh ve içindekiydi.

İkinci yemek süresinin içine girdiğinde Kung Lao’nun tüm bedeni titrer haldeydi. Normalde bir insanın bu kadar dayanması bile mucizeydi. Eklemleri kütürüyordu ve bu Kung Lao’ya daha büyük bir acı veriyordu. Kendini yere çeken şeyin ne olduğunu da merak ediyor ve bir an evvel bitmesi için artık yalvarıyordu.

Üçüncü yemek süresine girildiğinde Kung Lao’nun bacaklarından birisinden eşsiz bir ses ortaya çıkmıştı. Bu ses o kadar güçlü bir şekilde ortaya çıkmıştı ki devasa büyüklükteki odanın her yerine yayılmış ve yankılanarak daha kasvet verici bir şekilde Kung Lao’ya dönmüştü. Kung Lao bu ses ile birlikte acının daha da arttığını hissetmiş ve çığlık atmıştı.

Atmış olduğu çığlık ile birlikte ise acısı azalacağına daha da yürek burkan br şekilde artmış ve Kung Lao’nun neredeyse bayılma noktasına gelmesine olanak sağlamıştı. Tam bu sırada ise karşısına tekrar beyaz suratlı, platin saçlı ve kırmızı dudaklı adam gelmiş ve ellerini çırparak Kung Lao’yu alkışlamıştı.

‘’Xi Wangmu’nun ilk testini geçmeyi başardın genç çocuk! Tebrik ederim. İkinci test bir yemek süresi sonrasında başlayacak. Hazır olman dileğiyle…’’ demiş ve doğrudan geldiği gibi tekrar kaybolmuştu.

[1645]

***
Bu bölümü normalde dün gece atacaktım ancak, uyku çok ağır bastı ve yarısında bırakmak zorunda kaldım. Uyandığımda saat çoktan öğlenin 3 ü olduğu için ancak şimdi yollayabiliyorum. Ancak idare edin :D

Xi Wangmu denen kişi kim?

Testin ikinci aşamasında neler olacak?

Kung Lao bu testlere dayanabilecek mi?

Merak mı ediyorsunuz?


O zaman bekleyin okuyun ve öğrenin…

Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum