Angoria Bölüm 65

Angoria Bölüm 10: Çığlık


Kung Lao kullanabildiği tek el olan sol elini kızın yumuşak ellerine sarmış ve hızla kendilerine gösterilen kapıdan dışarıya çıkmıştı. Kung Lao kapıdan çıkarak mavi gökyüzüne doğru kafasını yükselttiği anda arkasındaki kapının kapanma sesini duymuş ve ilk başta tuttuğu gibi ansızın bırakmıştı.

Tengri Mei bir anda tutulan ve bir anda bırakılan eline bakakalmış ve ‘’Ne yaptığını sanıyorsun?!’’ diye sitem de bulunmuştu. Suratı kırmızı turp gibi kızarak Tengri Mei ilk kez bir erkeğin eline dokunmuştu ve bu nasırlı elin kendisinden izin bile almadan tutup geri bırakması hiç ama hiç hoşuna gitmemişti.

Kung Lao Tengri Mei’ye önemsemez bir tutum ile yaklaşmış ve ‘’Kim senin pis ellerini tutmak ister ki?’’

‘’Asıl senin o iğrenç ellerini kim tutmak istesin!’’

Tengri Mei’nin suratı adeta ateş üfleyen bir ejdere dönüşmüştü ve Kung Lao’ya doğru bacakları yere dik bir şekilde bakmaktaydı. Ellerini iki yana doğru minik yumruklarını ise havaya kaldırmıştı.

Kung Lao bu sinirlendirmeyi başarı ile kazanmıştı ve ilerlemeye devam etmişti. ‘’Buralarda pek fazla durma, babamın bizzat karşılayıp uğurlamadığı insanlar için burası yasaktır ve cezası kim olduğun önemsenmeden ölümdür.’’ Demiş ve arkadan bağlı kolunun önüne sol kolunu da atarak ilerlemeye devam etmişti. Sırtını da çıkarmış ve kızın ne yapacağını merak ile dinlemeye koyulmuştu.

Tengri Mei daha biraz önce geçen kuşkusuz ve sualsiz ölüm lafından sonra bacaklarının titrediğini hissetmişti. İstemsiz olarak Kung Lao’nun yanına doğru yaklaşmış ve onun kendisini koruyacağını düşünmeye başlamıştı.

‘’Hey dur bekle!!’’

‘’Biraz yavaş olurmusun?!’’

Arkasından duyulan bağırtıları umursamayan Kung Lao sismik adımları son derece yavaş kullanmasına rağmen Tengri Mei’nin yetişmesini imkansız hale getirecek kadar hızlı bir şekilde ilerleyişini sürdürüyordu.

Kung Lao bütün bu ilerleyişini malikanenin sonuna kadar sürdürmüştü. Tengri Mei ne zaman ona birazcık yetişse Kung Lao hemen hızını arttırıyordu ve arayı açıyordu. Bu esnada ise etraftaki korumalar direkt olarak Tengri Mei’ye bakıyor ve Tengri Mei kendisine bakan her bakışı öldüreceklermiş gibi anlıyordu.

Kung Lao bir anda durmuş ve yüzünü Tengri Mei’ye doğru dönmüştü. Elinde bulunan bir fare gibi istediğini yapan Kung Lao suratına iri bir sırıtma yerleştirmiş ve ‘’Durmamı istiyorsan bana biraz saygı ekleri kullanmayı dene.’’

Kung Lao bu sözlerden hemen sonra tekrar sismik adımları kullanmış ve aralarında ufak bir açıklık bırakmıştı.

Kung Lao bu sözlerinden sonra Tengri Mei sinirlenmiş ve ayağını yere vurmuştu. Nasıl olurdu da onun gibi alt sınıf bir klanın genç efendisine saygı eki kullanırdı ki?

Bu esnada Kung Lao, Tengri Mei’nin kendisini takip etmediğini fark etmiş ve daha da hızlanmıştı. Eğer onu takip etmiyorsa, kendisine saygı ile hitap etmek istemiyor demekti ve bu Kung Lao’nun hiç ama hiç umurunda değildi.

Kısa sürede gözden kaybolan Kung Lao hemen en yakındaki odanın içerisine girmiş ve içeride uyuyan kimsesiz korumaların saygı ile kendisini selamlamalarına şahit olmuştu. İçlerinde uyuyan korumalar hızlıca uyandırılmış ve hazır ola derhal geçirilmişti.

Kung Lao bu tutumu gördüğünde son derece hoşnut olmuştu, kafasını onaylayan bir ifade ile sallamıştı.

‘’Rahat!’’

Verdiği komut ile birlikte korumaların hepsi bir anda bacaklarını omuz hizasında açmış ve Kung Lao’ya doğru bakmışlardı. Kung Lao bu resmiyetin neyden kaynaklandığını bir türlü bilmiyordu. Genellikle korumaların hepsi Kung Lao’yu gördüklerinde önemsemez ve acınası gözler ile Kung Lao’ya bakarlardı. Bu eve geri döndüğünde bile değişmemişti, kendisine seçmiş olduğu korumalar bile güçsüz zannedip ona saldırmıştı.

Böylesi bir resmiyet ancak babasının vermiş olduğu komut ile mümkün olabilirdi ki Kung Lao’nun aklına ilk gelen kişide tabi ki babası olmuştu. Gözlerini yumuşatmış ve düşük profilini korumuştu.

‘’Abilerim, Amcalarım… Sizden bir şey rica etsem?’’

‘’Tabi ki genç efendi buyurun.’’

Önde doğru çıkan orta yaşlı saçlarına aklar düşmüş bir adam Kung Lao’yu selamlamış ve ne olduğunu sormuştu.

Kung Lao kendisine bakan adamın suratına en ufak bir acıma belirtisini görememişti. Bu onu son derece memnun etmiş ve kelimelerini daha iyi seçebilmesini sağlamıştı.

‘’Biliyorsunuz ki, Tengri Klanından Tengri Enyum ve onun güzeller güzeli kızı Tengri Mei bizleri önemli bir konuda ziyaret etti. Müstakbel gelinim olacak kişi ile aramızın son derece soğuk olduğunu düşünüyorum ve aramızdaki buzları eritecek kişilerin sizler olduğunu düşünüyorum.’’

Bu sözler ile birlikte öne çıkan korumada dahil hepsinin suratında merak ve gurur ifadeleri yer bulmuştu. Hepsinin suratını tek tek inceleyen Kung Lao içlerinden ikisi dışında hiç birinde acıma ifadesinin bulunmadığını görünce daha da mutlu olmuştu.

‘’Tabii! Bizden ne yapmamızı istersiniz genç efendi.’’

Bu kelimeler ile birlikte Kung Lao planını anlatmanın daha iyi olacağını düşünmüş ve doğrudan korumalara bakarak anlatmaya başlamıştı.

‘’Tengri Mei gerçekten çok güzel birisi, benim ile ilgili evliliğini onaylıyor ancak benim ile olan yakınlığını mesafeli bırakıyor, bu da beni son derece üzüyor. Koridorda konuşurken ortamı ısıtmak için şaka yapmıştım ancak bana hakaretler ederek beni kovmuştu. Sizden ricam onu bahçenin biraz dışına götürebilir misiniz? Bu sayede çok çok daha iyi bir muhabbetimizin olacağını düşünüyorum onunla…’’ demiş ve derin bir nefes almıştı.

Askerlerin hepsi pür dikkat Kung Lao’ya bakıyordu. Bahçenin dışarısına götürmek mi? Hatta içlerinden birisi genç efendininde tıpkı babası gibi yavaştan delirdiğini düşünmeye bile başlamıştı.

‘’Peki genç efendi.’’

Orta yaşlı koruma onayladıktan sonra arkasındaki adamlara bakmıştı. Kimisi sadece ne olursa yaparım düşüncesi ile doluyor kimisi ise bana gelmez bu görev diyerek kafalarını çeviriyordu.

Kung Lao korumaların içindeki isteksizliği gördüğünde derhal aklına mekânsal yüzük geldi. Hınzır bir gülümseme ile karşısındaki korumalara doğru bakmayı sürdürdü.

‘’Merak etmeyin bu görev karşılıksız olamayacak, İstediğimi yapan herkese ertesi gün elli yeşil kaynak gümüşü vereceğim. ‘’

Suratında ki cömertlik ile birlikte bütün korumaların suratı aydınlanmıştı. On kadar korumanın gözlerindeki pırıltı ile birlikte bütün onda neredeyse beyazlara bürünecekti. Kung Lao’ya bakan on çift gözün daha öncesinde tek seferde elli yeşil kaynak gümüşünü bir arada görmemiş olduğunu unutmuş ve bu kadar yüksek bir fiyat söylediği için kendisine küfürler yağdırmıştı.

Kung Lao aç gözler ile bakan adamlara bir kez daha bakmış ve derin bir nefes bırakmıştı. ‘’Sizden Tengri Mei’yi öldürecekmiş gibi davranmanızı istiyorum. Yanına giderken veyahut kendisini taşırken hiçbir şekilde konuşmayacaksınız. Kollarındn tuttuğunuz gibi doğruca bahçenin dışındaki iri kaya parçasının yakınına doğru götüreceksiniz. Sizin ile orada buluşacağım, ben geldiğimde ve gidebilirsiniz dediğimde ise ayrılacaksınız.’’

Hepsi aynı şekilde kafasını sallamış ve Kung Lao’nun vermiş olduğu işaret ile birlikte kıyafetlerini giyip üstlerini silahlar ile doldurarak kapıdan dışarıya çıkmışlardı.

Bu esnada ise Tengri Mei hiç bilmediği evin koridorlarında sürekli olarak bir oraya bir buraya doğru koşturuyordu. Kendisine yardım etmesini istediği herkes kafasını çeviriyor ve önemsemiyordu.

O zaman Kung Lao’nun gerçekten doğruları söylediğini anlamış olan Tengri Mei en sonunda dayanamamış ve koridorların birisine sırtını yaslayarak çökmüş ve sessiz sessiz ağlamaya başlamıştı.

Kendisine küçüklüğünden beri ilgi gösterilen Tengri Mei’ye bu kadar ilgisizlik son derece fazla gelmiş ve küçük kalbi bunu kaldıramamıştı. Burası resmen onun için cehennemdi. Tam bu esnada ise sert adımlar ile önünden birisi geçmiş hemen ardından ise durup geri gelmişti.

‘’Neden ağlıyorsun?’’

Suratını göremediği kalın erkek sesi ile birlikte Tengri Mei kendisine ilk kez ilgi gösteren kişiyi görünce şaşırmış ve göz pınarlarının daha şiddetli akmasına engel olamamıştı. Gözlerinin bir balon gibi şişmesi çok kısa süren Tengri Mei en sonunda kendisine geldiğinde ise suratını adama doğru çevirmiş ve dorudan ona bakmıştı.

Adamın karga gibi bir burnu vardı. Kısa ve ince dudaklara sahip olan bu adamın gözleri bir eşeğin gözleri gibi büyük ve canlıydı. Dudaklarının iki kenarından sarkan ince uzun bıyıklar ile son derece engin bilgiye sahip bir keşişi andırıyordu.

‘’Ağlıyorum çünkü kayboldum ve kimse benimle ilgilenmedi.’’

Sesi az öncesine kadar ağladığı için çatallı çıkan Tengri Mei karşısındaki adamın içtenlik ile gülümsemesini görmüş ve kendisi de gülümsemişti.

‘’Nereye gitmek istiyordun bakalım.’’

‘’Ben Kung Lao’yu takip ediyordum ve bir anda kayboldum onu bulamıyorum.’’

‘’Ah… Demek genç efendiyi takip ediyordunuz. Rica etsem isminizi öğrenebilirmiyim küçük hanım.’’

Tengri Mei ismini sorması ile birlikte bir miktar tedirgin olmuştu. Ancak bunun nereye varacağını kestiremediği için ‘’Ten-Tengri Mei…’’ diye mırıldanmıştı.

Koruma şok içerisinde önce ağzını açmış hemen ardından ise parlayan gözler ile ‘’Onu buldum hemen gelin buraya çocuklar!!’’ diye bağırmıştı.

Tengri Mei adamın ani bağırışı ile birlikte korkmuş ve karşısındaki adamın bacak arasına bir tane tekme attıktan sonra koşmaya başlamıştı. Kafasında sorular sürekli dönmekteydi, neden onu arıyorlardı? Kaç kişiydiler?

Tengri Mei bunları düşünürken bir anda burnu sert bir cisme çarpmıştı. Gözleri yaşlanan Tengri Mei hemen ardından ise havaya kaldırılmış ve birkaç kez döndürülmüştü. Kaç defa döndürüldüğünden emin olamayan Tengri Mei en sonunda kendine geldiğinde ise bütün vücudunun kalın ipler ile sarıldığını ve iki kişi tarafından taşınıldığını fark etmişti.

‘’Bırakın beni!!’’

‘’Ben kimim biliyormusunuz siz!!’’

‘’Sizi yok edeceğim!!’’

‘’Sizi babama söyleyeceğim çöp parçaları!!’’

Çığlıkları tüm korumalar tarafından şiddetle duyuluyordu. Ancak hiç birisi tek bir kelime bile konuşmuyordu. Bu bizzat genç efendiye vermiş oldukları bir sözdü ve bunun dışına çıkarlarsa paralarını alamazlardı.

Tüm bu süreç zarfında Kung Lao ise bir köşeden onları izliyor ve neler yaptıklarını kontrol ediyordu. Kızın çığlıkları tüm bahçeyi dolduruyordu. Bir çok insan onlara bakıyordu ancak birden fazla korumanın tek bir kişiyi götürdüğünü gördüklerinde ise susuyor ve bir bildikleri vardır diyerek işlerine devam ediyorlardı.

Kung Lao bu çığlıkların bitmediği bir zamanda en sonunda bir korumanın canına tak ettiğini görmüştü. Sinirlerinin attığı hemen belli oluyordu, içinden lanetler okuyan Kung Lao gerçekleri söylememesi için bir çok dua okumuştu.

Bu esnada ise ne söylediğini duyabilmek için kaynak enerjisini kulaklarına doğru yönlendirmiş ve söylediklerini dinlemeye koyulmuştu.

‘’Biraz daha bağırırsan daha acılı bir ölüme sahip olacaksın. Klan kurallarında ilki bir yabancının malikane içinde kafasına estiği gibi dolaşabilmesini yasaklamıştır. Bunun cezası ise sorgusuz sualsiz ölümdür!’’

Adamın son derece sakin bir şekilde konuşması ve aynı şekilde Kung Lao’nun yalanına bizzat aynı şekilde bir yalan söylemesi yüzünden Kung Lao derin bir nefes almış ve rahatlamıştı. Ancak aynı şey Tengri Mei için geçerli değildi. Tengri Mei bunları duyduğu anda dahada yüksek sesle bağırmaya başlamış ve etrafta kimselerin olmadığını bildiği halde yardım için yalvarmaya başlamıştı.

Bu ağlamaya, Kung Lao’nun içi acımıştı. İlk kez bu bedene girdiğinde, girmeden önceki Kung Lao’da buna benzer bir ağlama ile insanlara yalvarmış ancak tek bir kişi bile yardımcı olmamıştı. Üstüne üstlük birde onu öldürmüşlerdi…

Korumalar, Kung Lao bunları düşünürken bir anda gözden kaybolmuşlardı. Bunun tek bir açıklaması olabilirdi ki buda korumaların bahçenin içinden çıktığını ve dışarıdaki kayaya doğru ilerlediklerini gösterirdi.

Kung Lao daha fazla durmasının anlamsız olduğuna kanaat getirmiş ve doğrudan Kayaya doğru ilerleyişini başlatmıştı. Korumalara çok kısa sürede yetişmiş ve yüz metre yanlarından onları takip etmişti. Bu esnada iki koruma onu fark etmiş ancak seslerini çıkartmayarak görev verilen yere doğru ilerlemişlerdi.

Kendilerine söylenen yere geldiklerinden emin olan koruma grubu kılıçlarını çıkartmış ve Tengri Mei’ye doğru son derece katı bir surat ifadesi ile bakmışlardı. Tengri Mei’nin canı için yalvarışları o kadar kuvvetlenmişti ki korumaların hepsi içlerinden ona üzülmüş ve bu şakayı yapan Kung Lao’ya lanetler okumuşlardı. Hepsinin kafasında aynı soru oluşmuştu. Bu nasıl bir yakınlaşma şekliydi?

Bir çuval parçası gibi fırlatılan Tengri Mei adamların hep birlikte kılıçlarını çekmesi ile yüreğinin patlarcasına çarptığını hissetmişti. Dudaklarından çıkan kelimelerin hiç birisini kontrol edemiyordu ve bu yüzden hem yalvarıyor hem de karşısındakilere küfürler ediyordu. Adamlardan birisi elindeki kılıç ile yanına doğru ilerlemişti. Arkasına doğru gelmiş ve ‘’Son sözlerin nedir?!’’ diye komut vermişti.

Bu sözlerden sonra kız daha da fazla ağlamaya başlamış ve konuşabilecek gücünün bile kalmadığına emin olmuştu. Yapabileceği hiçbir şey yoktu… Burada öylece can verecekti. Tam bu sırada ise iri kayanın hemen yanından bulunan bir çalılıktan bir ses gelmişti.

Sesin bir nefes ardından ise bir görüntü ortaya çıkmıştı. Görüntünün sahibi Kung Lao’dan başkası değildi. Kung Lao’nun surat ifadesinde son derece büyük bir şaşkınlık vardı, neler olduğunu bilmeyen birisi gibi davranan Kung Lao korumalardan birisine bakmış ve ‘’Neler oluyor burada?’’ diye sormuştu.

‘’Bu kız klanda yalnız başına dolaşmaktan ötürü ceza aldı!’’

Diye konuşan koruma doğrudan Kung Lao’ya bakmış ve Tengri Mei’nin göremeyeceği şekilde göz kırpmıştı. Kung Lao bunu duyduğunda daha da fazla şaşırmış ve ‘’Onu buraya…’’ diyerek ağzını kapatmıştı.

Korumaların hepsi aynı anda kafasını sallamış ve bunu onaylamıştı. Kung Lao bunun üzerine korumalardan gözünü ayırmış ve Tengri Mei’ye doğru bakmıştı. Gözünde büyük bir acıma duygusu yükseliyordu. Ne yapacağını bilemez haldeydi ve şuan için herkese yalvarıyordu. Böylesi büyük bir çöküntüyü kim bilir ne zaman atlatacaktı.

Kafasını tekrar korumalara döndüren Kung Lao ‘’Tamam bana bırakın bundan sonra zaten benim ebedi misafirim olacak…’’ diyerek Korumalara gitmeleri gerektiğinin işaretini vermişti.

Korumalar ağızları açık bir şekilde bakmış ve içlerinden birisi öne çıkarak ‘’Ama… Klan kuralları…’’ diyerek Kung Lao’ya bakışını sürdürmüştü.

Kung Lao adama hiddetle bakmış ve ‘’Daha demin duyduğunu düşünüyorum! Bu kişi artık ebedi misafirimiz ve aynı zamanda benim eşim olacak! Şimdi yıkılın karşımızdan!!’’ diye bağırarak adamların gitmelerini sağlamıştı.

Adamlar yapmış oldukları görevin son derece iyi olduğunu düşünerek kendilerinden memnun bir şekilde geriye dönmüş ve odalarına doğru ağır adımlar ile ilerleyşlerini sürdürmüşlerdi. Yarın gelecek olan elli yeşil kaynak gümüşü ile birlikte hepsinin hayalinde bambaşka şeyler ortaya çıkmıştı.

Bu esnada Kung Lao yerinde dikilişini sürdürmüş ve Tengri Mei’ye bakmıştı. Son derece acınacak halde olan Tengri Mei ise en sonunda insanların gittiğini fark etmiş ve gözleri ile alanı araştırmıştı.

Bu esnada ise Kung Lao’u görmüş ve bir anda fırlayarak ‘’Kung Lao!!!’’ diye bağırmış ve üstüne doğru koşmaya başlamıştı.

Tam bu esnada ise yere attığı son adım ile birlikte ince bir ses çıkmış, ardından ise büyük bir delik açılarak Tengri Mei’yi içine doğru çekmişti.

[2097]

***
Bölüm ile birlikte ilk sözümü tutmuş bulunuyorum ikinci bölüm ne zaman ve hangi saatte gelir inanın hiçbir fikrim yok…

Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum