Angoria Bölüm
10: Çığlık
Kung Lao
kullanabildiği tek el olan sol elini kızın yumuşak ellerine sarmış ve hızla
kendilerine gösterilen kapıdan dışarıya çıkmıştı. Kung Lao kapıdan çıkarak mavi
gökyüzüne doğru kafasını yükselttiği anda arkasındaki kapının kapanma sesini
duymuş ve ilk başta tuttuğu gibi ansızın bırakmıştı.
Tengri Mei
bir anda tutulan ve bir anda bırakılan eline bakakalmış ve ‘’Ne yaptığını
sanıyorsun?!’’ diye sitem de bulunmuştu. Suratı kırmızı turp gibi kızarak
Tengri Mei ilk kez bir erkeğin eline dokunmuştu ve bu nasırlı elin kendisinden
izin bile almadan tutup geri bırakması hiç ama hiç hoşuna gitmemişti.
Kung Lao
Tengri Mei’ye önemsemez bir tutum ile yaklaşmış ve ‘’Kim senin pis ellerini
tutmak ister ki?’’
‘’Asıl senin
o iğrenç ellerini kim tutmak istesin!’’
Tengri
Mei’nin suratı adeta ateş üfleyen bir ejdere dönüşmüştü ve Kung Lao’ya doğru bacakları
yere dik bir şekilde bakmaktaydı. Ellerini iki yana doğru minik yumruklarını
ise havaya kaldırmıştı.
Kung Lao bu
sinirlendirmeyi başarı ile kazanmıştı ve ilerlemeye devam etmişti. ‘’Buralarda
pek fazla durma, babamın bizzat karşılayıp uğurlamadığı insanlar için burası
yasaktır ve cezası kim olduğun önemsenmeden ölümdür.’’ Demiş ve arkadan bağlı
kolunun önüne sol kolunu da atarak ilerlemeye devam etmişti. Sırtını da
çıkarmış ve kızın ne yapacağını merak ile dinlemeye koyulmuştu.
Tengri Mei
daha biraz önce geçen kuşkusuz ve sualsiz ölüm lafından sonra bacaklarının
titrediğini hissetmişti. İstemsiz olarak Kung Lao’nun yanına doğru yaklaşmış ve
onun kendisini koruyacağını düşünmeye başlamıştı.
‘’Hey dur
bekle!!’’
‘’Biraz yavaş
olurmusun?!’’
Arkasından
duyulan bağırtıları umursamayan Kung Lao sismik adımları son derece yavaş
kullanmasına rağmen Tengri Mei’nin yetişmesini imkansız hale getirecek kadar
hızlı bir şekilde ilerleyişini sürdürüyordu.
Kung Lao
bütün bu ilerleyişini malikanenin sonuna kadar sürdürmüştü. Tengri Mei ne zaman
ona birazcık yetişse Kung Lao hemen hızını arttırıyordu ve arayı açıyordu. Bu
esnada ise etraftaki korumalar direkt olarak Tengri Mei’ye bakıyor ve Tengri
Mei kendisine bakan her bakışı öldüreceklermiş gibi anlıyordu.
Kung Lao bir
anda durmuş ve yüzünü Tengri Mei’ye doğru dönmüştü. Elinde bulunan bir fare
gibi istediğini yapan Kung Lao suratına iri bir sırıtma yerleştirmiş ve
‘’Durmamı istiyorsan bana biraz saygı ekleri kullanmayı dene.’’
Kung Lao bu
sözlerden hemen sonra tekrar sismik adımları kullanmış ve aralarında ufak bir
açıklık bırakmıştı.
Kung Lao bu
sözlerinden sonra Tengri Mei sinirlenmiş ve ayağını yere vurmuştu. Nasıl olurdu
da onun gibi alt sınıf bir klanın genç efendisine saygı eki kullanırdı ki?
Bu esnada Kung
Lao, Tengri Mei’nin kendisini takip etmediğini fark etmiş ve daha da
hızlanmıştı. Eğer onu takip etmiyorsa, kendisine saygı ile hitap etmek
istemiyor demekti ve bu Kung Lao’nun hiç ama hiç umurunda değildi.
Kısa sürede
gözden kaybolan Kung Lao hemen en yakındaki odanın içerisine girmiş ve içeride
uyuyan kimsesiz korumaların saygı ile kendisini selamlamalarına şahit olmuştu.
İçlerinde uyuyan korumalar hızlıca uyandırılmış ve hazır ola derhal
geçirilmişti.
Kung Lao bu
tutumu gördüğünde son derece hoşnut olmuştu, kafasını onaylayan bir ifade ile
sallamıştı.
‘’Rahat!’’
Verdiği komut
ile birlikte korumaların hepsi bir anda bacaklarını omuz hizasında açmış ve
Kung Lao’ya doğru bakmışlardı. Kung Lao bu resmiyetin neyden kaynaklandığını
bir türlü bilmiyordu. Genellikle korumaların hepsi Kung Lao’yu gördüklerinde
önemsemez ve acınası gözler ile Kung Lao’ya bakarlardı. Bu eve geri döndüğünde
bile değişmemişti, kendisine seçmiş olduğu korumalar bile güçsüz zannedip ona
saldırmıştı.
Böylesi bir
resmiyet ancak babasının vermiş olduğu komut ile mümkün olabilirdi ki Kung
Lao’nun aklına ilk gelen kişide tabi ki babası olmuştu. Gözlerini yumuşatmış ve
düşük profilini korumuştu.
‘’Abilerim,
Amcalarım… Sizden bir şey rica etsem?’’
‘’Tabi ki
genç efendi buyurun.’’
Önde doğru
çıkan orta yaşlı saçlarına aklar düşmüş bir adam Kung Lao’yu selamlamış ve ne
olduğunu sormuştu.
Kung Lao
kendisine bakan adamın suratına en ufak bir acıma belirtisini görememişti. Bu
onu son derece memnun etmiş ve kelimelerini daha iyi seçebilmesini sağlamıştı.
‘’Biliyorsunuz
ki, Tengri Klanından Tengri Enyum ve onun güzeller güzeli kızı Tengri Mei
bizleri önemli bir konuda ziyaret etti. Müstakbel gelinim olacak kişi ile
aramızın son derece soğuk olduğunu düşünüyorum ve aramızdaki buzları eritecek
kişilerin sizler olduğunu düşünüyorum.’’
Bu sözler ile
birlikte öne çıkan korumada dahil hepsinin suratında merak ve gurur ifadeleri
yer bulmuştu. Hepsinin suratını tek tek inceleyen Kung Lao içlerinden ikisi
dışında hiç birinde acıma ifadesinin bulunmadığını görünce daha da mutlu
olmuştu.
‘’Tabii!
Bizden ne yapmamızı istersiniz genç efendi.’’
Bu kelimeler
ile birlikte Kung Lao planını anlatmanın daha iyi olacağını düşünmüş ve
doğrudan korumalara bakarak anlatmaya başlamıştı.
‘’Tengri Mei
gerçekten çok güzel birisi, benim ile ilgili evliliğini onaylıyor ancak benim
ile olan yakınlığını mesafeli bırakıyor, bu da beni son derece üzüyor.
Koridorda konuşurken ortamı ısıtmak için şaka yapmıştım ancak bana hakaretler
ederek beni kovmuştu. Sizden ricam onu bahçenin biraz dışına götürebilir
misiniz? Bu sayede çok çok daha iyi bir muhabbetimizin olacağını düşünüyorum
onunla…’’ demiş ve derin bir nefes almıştı.
Askerlerin
hepsi pür dikkat Kung Lao’ya bakıyordu. Bahçenin dışarısına götürmek mi? Hatta
içlerinden birisi genç efendininde tıpkı babası gibi yavaştan delirdiğini
düşünmeye bile başlamıştı.
‘’Peki genç
efendi.’’
Orta yaşlı
koruma onayladıktan sonra arkasındaki adamlara bakmıştı. Kimisi sadece ne
olursa yaparım düşüncesi ile doluyor kimisi ise bana gelmez bu görev diyerek
kafalarını çeviriyordu.
Kung Lao
korumaların içindeki isteksizliği gördüğünde derhal aklına mekânsal yüzük
geldi. Hınzır bir gülümseme ile karşısındaki korumalara doğru bakmayı sürdürdü.
‘’Merak
etmeyin bu görev karşılıksız olamayacak, İstediğimi yapan herkese ertesi gün
elli yeşil kaynak gümüşü vereceğim. ‘’
Suratında ki
cömertlik ile birlikte bütün korumaların suratı aydınlanmıştı. On kadar
korumanın gözlerindeki pırıltı ile birlikte bütün onda neredeyse beyazlara
bürünecekti. Kung Lao’ya bakan on çift gözün daha öncesinde tek seferde elli
yeşil kaynak gümüşünü bir arada görmemiş olduğunu unutmuş ve bu kadar yüksek
bir fiyat söylediği için kendisine küfürler yağdırmıştı.
Kung Lao aç
gözler ile bakan adamlara bir kez daha bakmış ve derin bir nefes bırakmıştı.
‘’Sizden Tengri Mei’yi öldürecekmiş gibi davranmanızı istiyorum. Yanına
giderken veyahut kendisini taşırken hiçbir şekilde konuşmayacaksınız.
Kollarındn tuttuğunuz gibi doğruca bahçenin dışındaki iri kaya parçasının yakınına
doğru götüreceksiniz. Sizin ile orada buluşacağım, ben geldiğimde ve
gidebilirsiniz dediğimde ise ayrılacaksınız.’’
Hepsi aynı
şekilde kafasını sallamış ve Kung Lao’nun vermiş olduğu işaret ile birlikte
kıyafetlerini giyip üstlerini silahlar ile doldurarak kapıdan dışarıya
çıkmışlardı.
Bu esnada ise
Tengri Mei hiç bilmediği evin koridorlarında sürekli olarak bir oraya bir
buraya doğru koşturuyordu. Kendisine yardım etmesini istediği herkes kafasını
çeviriyor ve önemsemiyordu.
O zaman Kung
Lao’nun gerçekten doğruları söylediğini anlamış olan Tengri Mei en sonunda
dayanamamış ve koridorların birisine sırtını yaslayarak çökmüş ve sessiz sessiz
ağlamaya başlamıştı.
Kendisine
küçüklüğünden beri ilgi gösterilen Tengri Mei’ye bu kadar ilgisizlik son derece
fazla gelmiş ve küçük kalbi bunu kaldıramamıştı. Burası resmen onun için
cehennemdi. Tam bu esnada ise sert adımlar ile önünden birisi geçmiş hemen
ardından ise durup geri gelmişti.
‘’Neden
ağlıyorsun?’’
Suratını
göremediği kalın erkek sesi ile birlikte Tengri Mei kendisine ilk kez ilgi
gösteren kişiyi görünce şaşırmış ve göz pınarlarının daha şiddetli akmasına
engel olamamıştı. Gözlerinin bir balon gibi şişmesi çok kısa süren Tengri Mei
en sonunda kendisine geldiğinde ise suratını adama doğru çevirmiş ve dorudan
ona bakmıştı.
Adamın karga
gibi bir burnu vardı. Kısa ve ince dudaklara sahip olan bu adamın gözleri bir
eşeğin gözleri gibi büyük ve canlıydı. Dudaklarının iki kenarından sarkan ince
uzun bıyıklar ile son derece engin bilgiye sahip bir keşişi andırıyordu.
‘’Ağlıyorum
çünkü kayboldum ve kimse benimle ilgilenmedi.’’
Sesi az
öncesine kadar ağladığı için çatallı çıkan Tengri Mei karşısındaki adamın
içtenlik ile gülümsemesini görmüş ve kendisi de gülümsemişti.
‘’Nereye
gitmek istiyordun bakalım.’’
‘’Ben Kung
Lao’yu takip ediyordum ve bir anda kayboldum onu bulamıyorum.’’
‘’Ah… Demek
genç efendiyi takip ediyordunuz. Rica etsem isminizi öğrenebilirmiyim küçük
hanım.’’
Tengri Mei
ismini sorması ile birlikte bir miktar tedirgin olmuştu. Ancak bunun nereye
varacağını kestiremediği için ‘’Ten-Tengri Mei…’’ diye mırıldanmıştı.
Koruma şok
içerisinde önce ağzını açmış hemen ardından ise parlayan gözler ile ‘’Onu
buldum hemen gelin buraya çocuklar!!’’ diye bağırmıştı.
Tengri Mei
adamın ani bağırışı ile birlikte korkmuş ve karşısındaki adamın bacak arasına
bir tane tekme attıktan sonra koşmaya başlamıştı. Kafasında sorular sürekli
dönmekteydi, neden onu arıyorlardı? Kaç kişiydiler?
Tengri Mei
bunları düşünürken bir anda burnu sert bir cisme çarpmıştı. Gözleri yaşlanan
Tengri Mei hemen ardından ise havaya kaldırılmış ve birkaç kez döndürülmüştü.
Kaç defa döndürüldüğünden emin olamayan Tengri Mei en sonunda kendine
geldiğinde ise bütün vücudunun kalın ipler ile sarıldığını ve iki kişi
tarafından taşınıldığını fark etmişti.
‘’Bırakın
beni!!’’
‘’Ben kimim
biliyormusunuz siz!!’’
‘’Sizi yok
edeceğim!!’’
‘’Sizi babama
söyleyeceğim çöp parçaları!!’’
Çığlıkları
tüm korumalar tarafından şiddetle duyuluyordu. Ancak hiç birisi tek bir kelime
bile konuşmuyordu. Bu bizzat genç efendiye vermiş oldukları bir sözdü ve bunun
dışına çıkarlarsa paralarını alamazlardı.
Tüm bu süreç
zarfında Kung Lao ise bir köşeden onları izliyor ve neler yaptıklarını kontrol
ediyordu. Kızın çığlıkları tüm bahçeyi dolduruyordu. Bir çok insan onlara
bakıyordu ancak birden fazla korumanın tek bir kişiyi götürdüğünü gördüklerinde
ise susuyor ve bir bildikleri vardır diyerek işlerine devam ediyorlardı.
Kung Lao bu
çığlıkların bitmediği bir zamanda en sonunda bir korumanın canına tak ettiğini
görmüştü. Sinirlerinin attığı hemen belli oluyordu, içinden lanetler okuyan
Kung Lao gerçekleri söylememesi için bir çok dua okumuştu.
Bu esnada ise
ne söylediğini duyabilmek için kaynak enerjisini kulaklarına doğru yönlendirmiş
ve söylediklerini dinlemeye koyulmuştu.
‘’Biraz daha
bağırırsan daha acılı bir ölüme sahip olacaksın. Klan kurallarında ilki bir
yabancının malikane içinde kafasına estiği gibi dolaşabilmesini yasaklamıştır.
Bunun cezası ise sorgusuz sualsiz ölümdür!’’
Adamın son
derece sakin bir şekilde konuşması ve aynı şekilde Kung Lao’nun yalanına bizzat
aynı şekilde bir yalan söylemesi yüzünden Kung Lao derin bir nefes almış ve
rahatlamıştı. Ancak aynı şey Tengri Mei için geçerli değildi. Tengri Mei
bunları duyduğu anda dahada yüksek sesle bağırmaya başlamış ve etrafta
kimselerin olmadığını bildiği halde yardım için yalvarmaya başlamıştı.
Bu ağlamaya,
Kung Lao’nun içi acımıştı. İlk kez bu bedene girdiğinde, girmeden önceki Kung
Lao’da buna benzer bir ağlama ile insanlara yalvarmış ancak tek bir kişi bile
yardımcı olmamıştı. Üstüne üstlük birde onu öldürmüşlerdi…
Korumalar,
Kung Lao bunları düşünürken bir anda gözden kaybolmuşlardı. Bunun tek bir
açıklaması olabilirdi ki buda korumaların bahçenin içinden çıktığını ve
dışarıdaki kayaya doğru ilerlediklerini gösterirdi.
Kung Lao daha
fazla durmasının anlamsız olduğuna kanaat getirmiş ve doğrudan Kayaya doğru
ilerleyişini başlatmıştı. Korumalara çok kısa sürede yetişmiş ve yüz metre
yanlarından onları takip etmişti. Bu esnada iki koruma onu fark etmiş ancak
seslerini çıkartmayarak görev verilen yere doğru ilerlemişlerdi.
Kendilerine
söylenen yere geldiklerinden emin olan koruma grubu kılıçlarını çıkartmış ve
Tengri Mei’ye doğru son derece katı bir surat ifadesi ile bakmışlardı. Tengri
Mei’nin canı için yalvarışları o kadar kuvvetlenmişti ki korumaların hepsi
içlerinden ona üzülmüş ve bu şakayı yapan Kung Lao’ya lanetler okumuşlardı.
Hepsinin kafasında aynı soru oluşmuştu. Bu nasıl bir yakınlaşma şekliydi?
Bir çuval
parçası gibi fırlatılan Tengri Mei adamların hep birlikte kılıçlarını çekmesi
ile yüreğinin patlarcasına çarptığını hissetmişti. Dudaklarından çıkan
kelimelerin hiç birisini kontrol edemiyordu ve bu yüzden hem yalvarıyor hem de
karşısındakilere küfürler ediyordu. Adamlardan birisi elindeki kılıç ile yanına
doğru ilerlemişti. Arkasına doğru gelmiş ve ‘’Son sözlerin nedir?!’’ diye komut
vermişti.
Bu sözlerden
sonra kız daha da fazla ağlamaya başlamış ve konuşabilecek gücünün bile
kalmadığına emin olmuştu. Yapabileceği hiçbir şey yoktu… Burada öylece can
verecekti. Tam bu sırada ise iri kayanın hemen yanından bulunan bir çalılıktan
bir ses gelmişti.
Sesin bir
nefes ardından ise bir görüntü ortaya çıkmıştı. Görüntünün sahibi Kung Lao’dan
başkası değildi. Kung Lao’nun surat ifadesinde son derece büyük bir şaşkınlık
vardı, neler olduğunu bilmeyen birisi gibi davranan Kung Lao korumalardan
birisine bakmış ve ‘’Neler oluyor burada?’’ diye sormuştu.
‘’Bu kız
klanda yalnız başına dolaşmaktan ötürü ceza aldı!’’
Diye konuşan
koruma doğrudan Kung Lao’ya bakmış ve Tengri Mei’nin göremeyeceği şekilde göz
kırpmıştı. Kung Lao bunu duyduğunda daha da fazla şaşırmış ve ‘’Onu buraya…’’
diyerek ağzını kapatmıştı.
Korumaların
hepsi aynı anda kafasını sallamış ve bunu onaylamıştı. Kung Lao bunun üzerine
korumalardan gözünü ayırmış ve Tengri Mei’ye doğru bakmıştı. Gözünde büyük bir
acıma duygusu yükseliyordu. Ne yapacağını bilemez haldeydi ve şuan için herkese
yalvarıyordu. Böylesi büyük bir çöküntüyü kim bilir ne zaman atlatacaktı.
Kafasını
tekrar korumalara döndüren Kung Lao ‘’Tamam bana bırakın bundan sonra zaten
benim ebedi misafirim olacak…’’ diyerek Korumalara gitmeleri gerektiğinin
işaretini vermişti.
Korumalar
ağızları açık bir şekilde bakmış ve içlerinden birisi öne çıkarak ‘’Ama… Klan
kuralları…’’ diyerek Kung Lao’ya bakışını sürdürmüştü.
Kung Lao
adama hiddetle bakmış ve ‘’Daha demin duyduğunu düşünüyorum! Bu kişi artık
ebedi misafirimiz ve aynı zamanda benim eşim olacak! Şimdi yıkılın
karşımızdan!!’’ diye bağırarak adamların gitmelerini sağlamıştı.
Adamlar
yapmış oldukları görevin son derece iyi olduğunu düşünerek kendilerinden memnun
bir şekilde geriye dönmüş ve odalarına doğru ağır adımlar ile ilerleyşlerini
sürdürmüşlerdi. Yarın gelecek olan elli yeşil kaynak gümüşü ile birlikte
hepsinin hayalinde bambaşka şeyler ortaya çıkmıştı.
Bu esnada
Kung Lao yerinde dikilişini sürdürmüş ve Tengri Mei’ye bakmıştı. Son derece
acınacak halde olan Tengri Mei ise en sonunda insanların gittiğini fark etmiş
ve gözleri ile alanı araştırmıştı.
Bu esnada ise
Kung Lao’u görmüş ve bir anda fırlayarak ‘’Kung Lao!!!’’ diye bağırmış ve
üstüne doğru koşmaya başlamıştı.
Tam bu esnada
ise yere attığı son adım ile birlikte ince bir ses çıkmış, ardından ise büyük
bir delik açılarak Tengri Mei’yi içine doğru çekmişti.
[2097]
***
Bölüm ile
birlikte ilk sözümü tutmuş bulunuyorum ikinci bölüm ne zaman ve hangi saatte
gelir inanın hiçbir fikrim yok…
Comment Now
0 yorum