Angoria Bölüm 62

Angoria Bölüm 6: Buraya gel


Chu Angra kafasını tek bir hamlede kestiği adamın yanından bir hız ile ayrılmış ve bir sonraki hedefine doğru ilerlemişti. Kafasında iki tane soru dolaşıyordu, Bunlardan birincisi; Kung Lao’nun durumunun nasıl olduğuydu. İkincisi ise; Kung Drof’un daha demin burada olmasına rağmen nereye gittiğini öğrenebilmekti.

Önüne gelen bir başka rakibi bir kadındı ve elinde tutmuş olduğu ikiz hançerler ile birlikte onunda kendisi gibi olduğunu anlamıştı. İçinde biriken rekabet duygusu ile birlikte yüreğinin çarptığını hisseden Chu Angra heyecanlanmıştı. On iki döngülük hayatı boyunca bir paralı asker olarak yaşamış ve son bir döngüdür de Kung Liu’nun altında hayatını devam ettirmişti. Ancak bu zamana kadar hangi düşman ile karşılaşmış olursa olsun kalbi hiç atmamış ve hedefinin ne olduğunu bildiği için iş vereni ne söylediyse onu yaparak görevini sonlandırmıştı.

Kalbinin kendi meslektaşı ile dövüşeceğinden ötürü çarptığını fark eden Chu Angra gülümsemiş ve ‘’Kim daha iyi görelim bakalım kız kardeşim.’’ Diye fısıldamıştı. Karşısındaki rakip sanki duymuş gibi gözlerini daha kararlı hale getirmiş ve elindeki hançerlerden birisini arkadan tutarak ‘’Ben hazırım.’’ Duruşunu sergilemişti.

Chu Angra bu işareti gördüğü anda harekete geçmişti. Çok küçükken bizzat babası tarafından almış olduğu eğitim ile birlikte bazılarının büyü olarak gördüğü bir çok hareketi yapabilme imkanı bulmuştu. Özellikle karanlıkta daha iyi iş sağlıyordu ancak şuan bunu düşünecek bir zamanı yoktu.

Sağ bacak cebinden havaya bir iğne alarak havaya doğru atmıştı. Rakibi iğnenin havaya atıldığını gördüğü anda daha dikkatli olmuş ve gözlerini direkt olarak rakibin üstüne dikmişti. Gülümseyen Chu Angra ise başından beri bunu beklediği için bir bıçağını kadına doğru fırlatmış hemen ardından ise havadaki iğneye doğru göndermiş olduğu kaynak enerjisi ile birlikte yerini değiştirmişti.

Rakibinin kendisine atmış olduğu bıçak ile birlikte şaşıran kadın kafasını hemen sağa doğru yatırmış bu sırada ise dikkati dağıldığı için Chu Angra’nın yerini değiştirdiğini ve havada olduğunu fark edememişti. Gözleri ile Chu Angra’nın yerini ararken gözlerini havaya dikmişti ve karşsındaki kadının havada tıpkı bir peri gibi süzülerek elindeki bir bıçak ile kendisine doğru geldiğinde ise apar topar bir iki adım geriye doğru atmıştı.

Karşısındaki rakibin ne tür bir teknik kullandığını bilmeyen kadın kendisini savunacağını düşündüğü için cebinden altılı yıldızlardan bir deste çıkarmış ve sıra ile fırlatmaya koyulmuştu. Her fırlattığı yıldız yerinden fırlayarak bir okun hızına eşit değerde ilerliyor ve Chu Angraya doğru akın ediyordu.

Chu Angra gülümsemiş ve kendisine gelen yıldızları karşılamak için hiçbir girişimde bulunmamıştı. Zihnini ve bedeninin içindeki kaynak enerjisini biraz önce fırlatmış olduğu hançere doğru yönlendirmiş ve tekrar kendisini koyu karanlığın içerisinde ufak bir gezintiye bırakmıştı. Gözlerini tekrar açtığında kadının arkasındaydı ve kadın halen onu arıyordu. Chu Angra karşısındaki kişinin artık çok kolay bir rakip olduğunu fark etmiş ve kendisine doğru gelen insanlara aldırış etmeden önündeki rakibinin gölgesine doğru koşarak atlamıştı.
Gölgenin içinde kaybolan Chu Angra çok değil iki nefes süresi sonra kadının altından çıkmış ve bir taşı bile sorunsuz kesecek bıçağı ile kadının bacak arasından kafasına doğru sürtmüştü.

Bu sırada ise hızlıca kedisine gelen bir kılıcın saplama hareketinden sıyrılmış ve rakibinin kılıcına doğru zıplayarak kendisine bir platform oluşturmuştu. Tekrar zıpladığında ise havada bir takla atmış ve bu takla atma esnasında ise arkasına bakabilme şansı bulmuştu. Kadının bir ada ortadan iki parçaya bölünerek bir et çuvalı gibi yere yığılmasını izlemiş ve ‘’Ne de kolay lokmaydı.’’ Diye düşünmüştü.

Hemen ardından ise kendisini aşağıladığını hissetmişti. Nasıl olurdu da karşısındaki bu ezik kadından ötürü kalbi heyecanlanabilirdi? Bu düşünce onun daha fazla sinirlenmesine neden olmuştu.
Tüm bu düşüncelerin arasındayken bir anda sağ gözüne doğru gelen bir ok dikkatinin tekrar toplanmasına imkan tanımış kendisini hemen yere düşmüş olan iğneye doğru döndürmüştü. Kıl payı ile kaçmış olduğu bu oktan hemen sonra tekrar gözünü açmış ve kendisine gelen bir başka ok ile burun buruna gelmişti. Chu Angra kafasından binbir küfürler savurmuş ve hemen ardından ise hançerinin birisini oka doğru savurarak okun yönünü değiştirmişti. ‘Gölge içine girmeyi keşke kullanmasaydım.’ diye düşünen Chu Angra aptallığına da lanet okumuş ve elindeki hançeri tekrar bir başka tarafa doğru fırlatmıştı.

Fırlattığı bölümdeki mızraklı bir adamın direkt olarak boynuna giren hançer daha adam yere düşemeden Chu Angra’nın gelmesiyle birlikte kaybolmuştu. Kısa bir an sonra ise tekrar hançeri fırlatan Chu Angra hedefini Kung Lao’nun yakınlarına doğru fırlatmış ve hançerin saplanmasını beklemeye koyulmuştu.

Bu esnada kendisine doğru akın eden yirmiden fazla adam üstüne doğru kızgın bir boğa gibi koşuyordu. Kimisi içinden küfürler ediyordu kimisi ise Chu Angra’ya tecavüz edeceğini söylüyordu. Tüm bu insanların ortak noktası olmak Chu Angra’ya bir miktar fazla gelmişti ve hançerin saplanmasını beklemerken kendisini koruması gerektiğini unutmasına neden olmuştu.

Bir anda karnına doğru saplanan bir ok ile birlikte irkilen Chu Angra kafasını aşağıya doğru indirmiş hemen ardından ise dikkatini toplayarak Kung Lao’nun yanına doğru kendisini ilerletmişti. Ağzından soğuk tahtada zemine doğru fışkırırcasına çıkan kan ile birlikte ahşap yapı kırmızıya bulanmıştı. Chu Angra önceliğinin Kung Lao olduğunu bildiği için kendisine önem vermemiş ve Kung Lao’nun bağlı olduğu ipleri bıçağı le kesmeye koyulmuştu.
Bir taşı bile sorunsuz kesen bıçakları sanki kendisine küsmüştü, kısacık zaman içerisinde ne kadar denerse denesin bir türlü kesilmeyen iplikler ile birlikte Chu Angra daha fazla denemesinin anlamı olmadığını düşünmüş ve ayağa kalkmıştı.

Tam arkasını döneceği sırada ise bir anda sırtında bir acı hissetmiş ve hemen sonrasında etine giren nesnenin çıkması ile birlikte çığlık atmıştı. Chu Angra anında bu kadını tanımıştı, Kung Lao’ya işkence yapan kadının ta kendisiydi bu kadın gözlerinin içinden akın edere gelen zevk dalgası ile birlikte pençesinin üstünde kalan eti almış ve kanlarını iştah ile yalayarak kıkırdamıştı.

Chu Angra tek bir hamle ile birlikte sağ omzunun hissizleştiğine şahit olduğunda şok olmuştu. Bedeni sadece sağ omzunun bölümüne kadar hissedip oynatabiliyordu ve vücudunun geriye kalan kısımları kendi sözünü dinlemiyordu. Arkasındaki kadın ise kahkaha atmaya devam ediyordu. ‘’Bunu mu arıyordun güzelim!’’ diye bağırmış ve tekrar bir kahkaha dalgasına kapılmıştı. Chu Angra gözlerini kadının gösterdiği yere döndürdüğünde elinde bir et parçasını tuttuğunu fark etmişti. Kadın, Chu Angra’nın şaşkın surat ifadesine bakarak ‘’Buna tendon diyorlar güzelim… Şey bir şifacı olmadığım için bilgim baya eksik ancak kısaca vücudun hareket etmesini bunlar sağlıyor diyelim!’’ demiş ve tekrar kahkahaya boğulmuştu.
Kung Drof kaynak enerjisinin mührünü açma işini neredeyse bitirecekti. Gelen kadının kendi eğlencesini mahvetmesine asla müsaade edemezdi. Sinirinden az önce nasıl eğlendiğini bile unutmuştu. Kung Lao’nun çığlıkları ve yardım için yalvarması ne kadar da güzel bir manzaraydı… Bütün bunlar olurken abisini Kung Lao’nun yerine koymak ise ayrı bir manzaraydı…

Kung Drof tüm hazırlıklarını bitirdiğinde derin bir nefes almış ve Phialamına iç görü ile bakmıştı. Tıpkı ilk seferinde olduğu gibi Philamını hissetmiş ardından ise karnının kasılmalarıyla Phialamını çalışır duruma getirmişti. Bu bir tütsü süresi boyunca ise sürekli etrafına dikkat etmiş neler olduğu hakkında bilgi sahibi olmuştu.

Bir anda gelip bütün eğlencenin içine eden kız Seo Yeon tarafından yaralanmıştı ve köşeye düşmüştü sapkın zevklere sahip kadın karşısındaki yen kurbanına bir kez daha savurmuş ve bu seferde bacağını yaralamıştı. Kung Drof bunları hissettiğinde ise sadece gülmüştü. Bir anda zihni bir başka noktaya kaydı, bu kayış öyle hızlıydı ki kendisi bile ne olduğunu fark edememiş ve adeta oraya doğru çekilmişti. Bir dağın eteğine doğru gitmişti zihni dağın tepesine doğru ilerleyen gözleri en sonunda dağın tepesine vardığında ise bir kişinin tüm heybeti ile dağın tepesinde oturduğunu görmüştü.

Tıpkı Kung Drof’un gördüğü gibi Abisi Kung Liu’da onu görmüştü. Gülümsemiş ve ‘’Azıcık bekle abicik, gelip seni bir güzel sevecek…’’ demiş hemen ardından ise Dağdan aşağıya doğru atlamıştı.

Kung Drof daha abisinin aşağıya atladığını gördüğü anda Phialamının çalışmasını hızlandırmış ve ne kadar zamanının olduğunu bilmediği için aşırı zorlamıştı. Karnının içinden tüm vücuduna yayılan ateş bir anda etrafını sarmalamış ve Kung Drof’un çığlık atmasına neden olmuştu. Ateş Kung Drof’u yakmıyordu ancak acı çekmesine de engel olmuyordu. Bizzat kaynak damarlarının içinden fışkıran bu ateş en sonunda söndüğünde Kung Drof nefes nefese kalmış, dizlerinin titremesine mani olamamıştı.

Abisinin bir aslan kendisinin ise bir ceylan olduğunu bilen Kung Drof neler olacağını bile umursamadan tüm kaynak gücünü bacaklarına yönlendirerek koşmaya başlamıştı. Buradan çıkmalıydı, abisini geçene kadar da geri dönmemeliydi…

Seo Yeon bir anda içinin gıdıklandığını hissetmişti. Dilinin hemen bir milim ilerisinde tutmuş olduğu kanlı et parçasına bir süre bakakaldı. Daha öncesinde hiç hissetmediği bir ürpertinin varlığı ile ilk kez karşılaşan Seo Yeon, kendisini rahatsız eden şeyin ne olduğunu bulmaya çalışıyordu.

Bir avcının ilk kez bir farenin yaşamını hissetmesi gibi hisseden Seo Yeon kendisini bir alana kapatmayı ve tehlike geçene kadar oradan çıkmamayı aklının bir köşesinden bir nefes süresinin yüzde biri kadar süre için düşünmüş hemen ardından ise vaz geçerek gelen kim olursa ezeceğine kendisini inandırmıştı. Bu yaşanan olayın sadece kendisi tarafından hissedilmediğine tanık olan Seo Yeon adamlarının hepsinin teker teker elindeki silahları indirdiğini ve etraflarına bakmaya başladıklarına şahit olmuştu.

‘’Ne bakınıyorsunuz ulan!! Gebertin artık bu küçük yellozu! Ne kadar çabuk biterse işimiz size o kadar iyi  imkanlar tanıyacağım!! Belki içinizdeki şanslı bir sapık platin saçlı oyuncağım ile bir süre eğlenceli dakikalar bile geçirir!!’’ diye adamlarına seslenmişti. Seo Yeon’un bu cevabı ile adamlarının büyük çoğunluğu gözlerini Kung Lao’ya dikmiş ve gözlerinin şehvet ateşi ile yanmasına izin vermişti. Geriye kalan ufacık bir grup ise bir taraftan Chu Angra’ya diğer taraftan kendisine bakmış ve iki kadına da ağızlarının suları akmıştı.

Seo Yeon erkeklerin bu kadar basit varlıklar olmasından ötürü iğrenmişti. Sadece bir bel altı muhabbeti ile hepsi canlanmış ve aslan gibi kükremeye başlamıştı. Dayanacak takati bile kalmamış Chu Angra’ya doğru beş kişi koşarak ilerlemiş ve hepsi elindeki kılıçları Chu Angra’nın karnına doğru saplamıştı.

Chu Angra alt organlarına giren beş farklı kılıç ile birlikte bedeninin önce donduğunu ardından ise yandığını hissetmiş ve ağız dolusu bir kanı daha tükürmüştü. Gelen kılıçlar ile birlikte son gücünün de kaybolduğunu ve bedenin düştüğünü hissetmiş, en sonunda ise kararan göz kapaklarını kendi isteği ile kapatmıştı. Babasından almış olduğu vasiyet ile birlikte güçlükle bir gülümseme suratına yerleştirmiş ve öylece salmıştı kendisini.

Kendisi görmemiş olsa da bir anda güneşin üstüne kaplayan bir figür ortaya çıkmış ve insanlar daha ne olduğunu bile anlayamadan sert kaya zemine doğru düşmüştü. Düşüşü ile birlikte yerin sarsıntısı başlamış ve toprak gelen kişinin varlığından korkup yer yer ayrılmıştı. Seo Yeon gelen kişinin tek bir silah bile kullanmadığını gördüğünde ise gülümsemiş ‘’Kimsin bilmiyorum ama buraya kadar geldikten sonra canlı olarak dönmeyi aklından bile geçirme!!’’ bağırmış hemen ardından ise elindeki pençeli kırbacını sallayarak Kung Liu’ya doğru fırlatmıştı.

Kung Liu yere indiği anda etrafına bakınmış ve kendisi için önemli olanın ne olduğunu aramaya koyulmuştu. Gözlerinin keskinliği sayesinde sadece bir nefes süresi sonunda ise istediğini bulmuştu. Bir tarafta ipler ile vücudu ik yakadan bağlanmış olan oğlu Kung Lao… Diğer tarafta ise karnında beş adet kılıç ile birlikte yerde yatan, en iyi suikastçısı Chu Angra.
Kung Liu bütün bunları düşünürken kendisine doğru gelen pençenin varlığından da haberdardı. Ortamı incelemeyi bitirdiğinde ise Kung Liu pençeye sadece bakmış ve avuç içini pençeye doğru yöneltmişti.

‘’WOSHH!!’’

Tek bir avuç içi darbesi ile birlikte pençe tuzla buz olmuş ve yere doğru kafasını eğmişti. Kung Liu’nun varlığı ile birlikte insanların hepsi daha fazla gerilmiş kimisi ise çoktan altına kaçırmıştı. Karşılarındaki insanın kim olduğunu bilmemek onları o kadar kötü etkilemişti ki kafalarında tek bir soru oluşmuştu. Bu kim?

Kung Drof kendisine gelen saldırıyı engelledikten sonra bir adım atmış ve Kung Lao’nun yaralarını görmesi ile birlikte tekrar durmuştu. Elinde kırbaç olan kadına bakmış ve ‘’Hey sen çirkin maymun. Buraya gel.’’ Diye sakince emir vermişti.

Seo Yeon verilen emirle birlikte şaşırmıştı. Karşısındaki kim olduğunu sanıyordu ki?! Kulaklarından dumanlar çıkacak kadar sinirlenen Seo Yeon ‘’Sen kim olduğunu sanıyorsun da bana emir veriyorsun?! Çocuklar saldırın korkmayın bu tek bir tane adam!! En fazla ne yapabilir ki? Bu günün sonunda hepinize özel kadınlar tahsil edeceğim!! Gösterin ona gününü!!’’ diye bağırmış adamlarının gaza gelmesini sağlamıştı. Bu konuşmanın ardından kulakları olan herkes büyük bir iştah ile Kung Liu’ya bakmış ve hep birlikte ‘’Gebertin şu şerefsizi!!’’ diye bağırarak Kung Liu’nun üstüne doğru koşmuşlardı.

Kung Liu etrafındaki insanlara kısacık bir göz gezdirdi. İnsanların hepsi en fazla başlangıç kaynak aleminin dokuzuncu seviyesine gelebilmişti. Liderleri olan kadına baktığında ise Köken kaynak aleminin üçüncü seviyesinde olduğunu görmüştü.  Gülümseyen Kung Liu insanların ona akın etmesine izin verdi. İnsanların bir kısmı yaylarına sarılmıştı, diğer bir kısmı ise mızrak ve kılıçları ile üstüne doğru geliyordu.

Kung Liu sadece tek bir adım atmış ve hemen ardından ise havaya doğru avuç içleri ile üç kez vurmuştu.

Üçüncü vuruşu ile birlikte büyük bir hava dalgası Kung Liu’dan yükselmiş ve hiç vakit kaybetmeden etrafında büyük bir dairenin oluşmasını sağlamıştı. Hava dalgasının değdiği bütün insanların önce kemikleri kırılmış, ardından ise etleri parçalanmıştı. Geriye sadece ufak bir et parçası kalana kadar sürmüş ve insanların çığlığı ile bezelenmişti.
Seo Yeon karşısındaki adamın tek bir hareketi ile bütün adamlarını öldürdüğünü gördüğünde istemeden de olsa yutkundu. Kung Liu duruşunu düzelttiğinde ise ‘’Çocuğu ve yerde duran kadını al ve yanıma gel.’’ Demiş hemen sonrasında ise kan donduran bir aura’yı fışkırtırcasına göndermişti.

***
Bir bölümün daha sonuna geldik. Açıkçası yazık oldu kadına ama olsun :D
Kung Lao’nun olmadığı bir bölüm nedense garip hissettirdi.
Kung Drof adamım benim severim onu
Bir sonraki bölümü merak mı ediyorsunuz? O zaman bekleyin okuyun ve öğrenin :D

Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum