Angoria Bölüm 58

Angoria Bölüm 2: Benim Olan


Kung Lao kendisine getirilen eşyalar ile birlikte kitapta görmüş olduğu ilacı yapmış ve sonrasında ise Duan Morphia’nın boğazının morarmış bölgelerine sürmüştü. Merhem tıpkı bir çamur gibi hemen kurumuş ve morlukların üstüne koruyucu bir kalkan görevi görmüştü. Kung Lao boynunu asla hareket etmemesini tembih etmiş ve sonrasında ise odasından çıkmasını istemişti.

Apar topar odadan kovulan Duan Morphia ne yapacağını bilememiş ve bir miktarda babası olduğunu öğrendiği adamdan korkmuştu. Baba oğul ikisi de psikopat olduğu için iyice düşünmüş ardından kararını vermişti. Dışarıya çıkamazdı bu yüzden Kung Lao’nun yanı daha iyiydi. Kendisini odanın diğer yanında bir köşeye sokan Duan Morphia hemen ardından ise sessizce pusmuş ve yorgunluğu yüzünden uyuya kalmıştı.

Kung Lao bu süre zarfınca dünyadan tamamen kopmuş ve kendisini kitapları okumaya vermişti. Ustasının vermiş olduğu kitaplardan birisini seçmiş ve okumuştu. Ardından ise tekrar okumuştu, tekrar okumuştu…

Gün kararıp güneş doğana kadar kitabı tekrar ve tekrar okumuştu. Öyle bir şeydi ki bu en sonunda sabahleyin fillerin su yollarını hatırlaması gibi kitaptaki her bilgiyi en ince ayrıntısına kadar hatırlar hale gelmişti. Sonundaki genel olarak özet geçilmiş olan bir konu en çok ilgisini çeken şey olmuştu. Kaynak damar açılımı…

Kung Lao kitap içinde ne kadar bunun ile ilgili bilgi arasa da ulaşamamıştı. Sadece kitap içerisinde insanların on bir adet kaynak damarının açık olduğunu ve toplamda ise elli dört tane kaynak damarının varlığını biliyordu. Bunun dışında ise insanların şifacılar sayesinde üç veyahut dört adet daha kaynak damarı girişi açabildiğini öğrenmişti Kung Lao kitabın üstünde ise ustasının yazısı olduğundan emin olduğu karmaşık bir yazı ile ‘’Yalan!’’ yazılmıştı.

Kung Lao bu sözlerden aslında hepsinin açılabilir olduğunu öğrenmişti ancak bunu nasıl yapması gerektiği ile ilgili tek bir cümle veyahut sözcük bulamamıştı kitapta. Öğrenmiş olduğu tüm bilgileri kafasında tekrar taramış ve eksikliğin olmadığını gördüğünde ise sevinmişti. En sonunda uyku gelip çattığında ise daha fazla gözleri açık kalmaya dayanamamış ve perdelerin inmesine izin vererek rüyalar alemine dalmıştı.

Duan Morphia sabah vakti gözlerini açtığında vücudunun her yanının tutulmuş olduğunu fark etmişti. Ayağa kalkıp yüksek sesli bir esneme ile birlikte vücudunun tutulmuş olan bölgelerini hareket ettirmiş ve uyuşukluğunu gidermeye çalışmıştı. Bu hareketleri yaparken ise kafasını sola doğru döndürmüş ve çocuğun gözyaşları eşliğinde uyuduğunu fark etmişti.
Duan Morphia çocuğun bu halini gördüğünde içince bir şeylerin çalkalandığını fark etmişti. O gün olanları biraz erken fark edebilmiş olsaydı belki de bunların hiç birisi yaşanmayacaktı ancak, tek ufak hatasıyla birlikte olanlar olmuştu…

Karnının gurultusu ile irkilen Duan Morphia yiyecek bir şeyler var mı diye odayı karış karış gözleriyle aradı ancak tek bir pirinç tanesi bile bulamamıştı. İç çeken Duan Morphia en sonunda dışarıya çıkmak zorunda olduğunu anlamış ve silkinerek odanın kapısını açmıştı. Dün boynuna sürülen merhem sonrasında bir tek acıyan yerinin bile kalmadığını fark eden Duan Morphia, Kung Lao’nun şifa yeteneklerine gerçekten hayran olmuş ve fark etmemiş olsa da gözünde önemi bir kat daha artmıştı.

Kapının dışına çıkan Duan Morphia kapıyı nazikçe ses çıkarmadan kapatmış ve hemen ardından ise odaların arasında ilerlemeye başlamıştı. Her odanın kapısının farklı olması onu çok meraklandırmış ve sebebinin ne olduğunu sormayı aklına yazmıştı. Koridor boyunca kimsenin olmaması ona çok ilginç gelmiş insanların nerede olduğunu kendisine sorar hale gelmişti.

Bir zürafanın boynu gibi devasa uzunlukta olan koridorun sonuna geldiğinde sandal ağacından yapılma olan korkuluklardan tutunmuş ve ağır adımlar ile merdivenlerden inmişti. İnmiş olduğu her basamak ile birlikte ayağında bulunan çizmeler gürültü yapmış ve bu yaptığı gürültüde bütün holde yankılanmıştı.

En sonunda merdivenlerden indiğinde insanlar pür dikkat ona bakmaya başlamış ve kendi aralarında bu yabancı kişinin kim olduğunu sorgulamaya başlamışlardı. Duan Morphia elbette ki kendilerini sorgulayacağını çok ama çok iyi biliyordu. Dün geldiklerinde sadece konut girişinde görmüşler ve merak etmişlerdi. Bunu çok normal karşılayan Duan Morphia ‘’Burada nereden yemek yiyebilirim?’’ diye nazikçe sormuş ve insanların cevaplarını beklemişti.

Kung klanı içerisinde üç farklı yemek yenilen salon bulunmaktaydı. Bunlardan birisi klan liderinin katında bulunan davetler için ve klan lideri ile birlikte üç büyük elder için ayrımış yemek salonuydu, ikincisi görevlerine göre klan liderinin altında bulunan korumalar ve üst rütbeli insanlara aitti. Üçüncüsü ise genellikle köleler tarafından kullanılan bazen ceza almış insanlarında kullandığı son derece pislik içinde salondu.

İnsanlar Duan Morphia’ya hem ürkek hem de tiksinir bir surat ifadesi ile bakmış ve içlerinden bir tanesi parmağını dışarıyı gösterecek şekilde doğrultarak ‘’Şuradan dümdüz git karşına çıkan ilk kayadan sağa dön sonrasında ise en uzaktaki binanın içine gir.’’ Demiş ve suratını hızla döndürerek arkasına bile bakmadan ilerleyişini sürdürmüştü. Bu sırada ise diğerleri de onu takip etmiş ve nihayetinde Duan Morphia yine yalnız kalmıştı.

Kendisine tarif edilen alana doğru yürümeye başlayan Duan Morphia kafasının içinde büyük bir klan olarak geçirmişti, gösterilen ilk kayadan sağa doğru gönen Duan Morphia evlerin lükslüğüne haran kalmıştı. Çatılarının kıvrımları, dış duvarların üstüne el ile içlenmiş işlemeler adeta zenginliğin içinde gibi hissettirmişti. Her evin arasından geçişinde evlerin bir miktar daha zenginliğini yitirdiğini anlayan Duan Morphia en sonunda evler bittiğinde ufacık bir tepenin üstüne dokunsa yıkılacak durumda bir başka evin varlığını keşfetmişti.

Duan Morphia kendisine gösterilen evin burası olduğunu anladığında bir miktar bozulmuş olsa da hemen yanağına iki hafif tokat yapıştırmış ve ‘’Burada davetli olan bir prenses değilim, bir köleyim… O yüzden oldukça normal bunlar.’’ Diyerek kapıya doğru yürümüştü. Kapının kulpunu çevirerek açılmasını sağlamış ve gözleri içerisinin manzarasını gördüğü anda nerelere düştüm ben böyle diyecek hale gelmişti.

Böcekler tarafından işgal edilmiş tavan ve duvarlar, bulunan on tane masanın dokuzunun kırılmış olması, kullanılan tabakların hepsinin önceden küf kaplı olması…
Duan Morphia kendisine gösterilen yerin gerçekten de kölelere ait olduğunu işte o zaman anlamıştı. Kazan içerisinde ismini bile bilmediği ve sürekli köpüren sıvının çıkarmış olduğu iğrenç kokuyla birlikte yiyeceği tek yemek o olduğu için dayanamamış ve küflü tabaklardan birisini alarak kazanın içinde bulunan kepçe ile garip sıvıyı doldurmuştu.

Sıvı tabağa değdiği anda ufak bir cızıltı çıkarmış ve köpürmeye devam etmişti. Köpürmesi bittiğinde ise garip katılıktaki sıvı bir anda ortadan kaybolmuş ve berrak bir çorbaya bürünmüştü. Çorba o kadar berrak bir haldeydi ki tabağın dibi görünüyordu ve tabak içindeki küfünde bir anda kaybolduğunu gören Duan Morphia şaşırmış ancak daha başka bir şey yapmadan kırık masaların birisine oturmuştu.

Kırık masalardan en sağlamı bacaklarından birisinin olmadığı bir masaydı ve Duan Morphia bunun için bile şükretmişti, en azından karnını doyurabiliyordu. Eline almış olduğu tahta kaşığı çorbanın içerisine daldırmış ve almış olduğu yudumla birlikte buz gibi sıvıyı midesine doğru indirmişti.

Açlığı o kadar yüksek seviyedeydi ki Duan Morphia yanına getirmiş olduğu ufak meyvelerin hepsini her yudumu ile birlikte ağzına atmış sulu tatları dilinin her bölgesine yayılarak kendisini iyi hissetmesini sağlamıştı. Çorba buz gibi olmuş olsa bile kötü bir tada sahip değildi ve tam tersi son derece lezzetliydi. Çorbanın son yudumunu da ağzındaki tahta kaşıkla birlikte içiyordu ki omzunda bir el hissetmiş ve kim olduğunu öğrenebilmek için kafasını o yöne doğru çevirmişti.

Kel, orta yaşlarda gözüken yapılı bir vücuda sahip bir gözünün üstüne iri bir çizgi bulunan bir adam omzuna uyguladığı baskıyla birlikte ‘’Şimdi yedin karnını doyurdun değil mi? Buranın kuralı şudur yediğin şeyi ödersin. O halde sıra sende öde bakalım.’’ Demiş ve bir elini para istediğini belli eden bir şekilde açmıştı, avucunun içinde bir iki bakır para vardı.

Duan Morphia karşısındaki adamın buranın ele başı olduğunu çok iyi anlamıştı. Kendisinin de önceden bir haydut olduğu düşünülürse bu çok normaldi. Şuan bu adam da kendisinden haraç kesmeye çalışıyordu. Tek kaşını kaldırmış olan Duan Morphia ‘’Hangi ödemeden bahsediyorsun? Üstelik sen kimsin ki de benden ödeme yapmamı talep ediyorsun?’’ demiş ve sonrasında ise kafasını çevirerek tahta kaşığında kalan son çorbayı da içmiş ve ‘’Oh iyi doydum vallahi…’’ diyerek karnını ovuşturmuştu.

Adam kalın sesi ile gök gürültüsüne benzer bir kahkaha atmış ve ‘’Ben mi kimim? Ben buranın lideriyim bizzat Kung Drof tarafından alınmış insanım bu yemekhanenin içerisinde benim her söylediğim emirdir seni aşağılık köle parçası!! Şimdi ödemeni yap!!’’ demiş ve tekrar avucunu açıp kapatarak ödemesini yapmasını el hareketleri ile de işaret etmişti. Duan Morphia dışarıdan sadece sekiz buçuk döngülük bir yaşa sahip kadın gibi görülebilirdi ancak kendisi daha herkesin oyuncakları ile oynadığı zamanlardan beridir yaşam savaşı veriyordu ve doğuştan bir savaşçı olduğunu düşünüyordu. Bu kadar basit bir şekilde gidip boyun asla eğemezdi.

Kafasını tekrar adama doğru çevirdiğinde elinde bulunan tabağı alarak adama doğru fırlattı. Adamın suratına çarpan tabak hemen kırılmış ve ince küçük parçalara bölünmüştü. Her kırılan parça tekrar parçalanmış kar tanelerini kıskandıracak parlaklıkta havada süzülmüştü. En sonunda kırılan parçalar yere düştüğünde ise adamın alnından aşağıya doğru bir kan yolu çizilmiş ve çenesinden aşağıya süzülerek yere damlamıştı.

Adam bu hareket ile birlikte sabrının iyice taştığını hissetmiş ve boğazından yukarıya doğru çıkan hırıltı ile rakibine kızgınlığını belirtmişti. Hemen sonrasında ise yukarıya doğru kalkan kolu Duan Morphianın çenesine doğru hedef alınmış ve son gücü ile birlikte ittirilmişti.
Duan Morphia adamın kolunu kaldırdığını anladığı anda bacaklarını havaya kaldırarak adamı ittirmişti. Dengesi bozulan adam bir diğer masaya doğru geri adımlar ile sendelemiş ve en sonunda ise oturak bölümüne direkt olarak oturarak masanın olmayan dengesini alt üst etmişti.

Dengesi bozulan masa tıpkı bir kaldıraç gibi hızla diğer tarafından yukarıya doğru kalkmış ve üstünde bulunan çorbalar adamın üstüne doğru akın etmişti. Boşa kalan tabaklarda cabasıydı…

Çevredeki insanlar bütün bu olanlar yüzünden histerik bir kahkahaya tutulmuş ve karınlarını tutarak gülmeye başlamışlardı. Bu adamın daha da sinirlenmesine yol açmış ve ‘’Seni dövecektim ancak bu bile önemli değil! Seni ilk başta s******** sonrasında ise öldürüp bir kenara atacağım nede olsa kölelerin en iğrençlerinden bir tanesisin ölmüş olman bile kimseye bir fayda sağlamayacak!’’ diye kükrercesine konuşmuş sonrasında ise boğuk kahkahasını tekrar atarak alaycılığını göstermişti.

Üstüne dökülen çorbalardan ötürü kıyafeti sırılsıklam olmuş ve bu yüzden belirgin kasları hemen göze çarpar hale gelmişti. Gözünün üstündeki yara izi damalarlanmış ve her saniye güçlü bir atış ile atmaya koyulmuştu.
Üstündeki kumaşı yırtarcasına çıkaran adam sonrasında kükremiş ve tüm gücü ile yerden kalkıp Duan Morphia’ya doğru akın etmişti. Her adımı ile birlikte ağır bedeninin altından güm sesi ortaya çıkıyor ve tahta zeminin toz bulutları ile dolmasını sağlıyordu.

Duan Morphia kendisine doğru gelen gorile benzeyen adamı nasıl atlatacağını hemen kafasında hesap etmiş ve ardından ise uygulamaya koymuştu. Hızlıca ayağa kalkmış ve hemen ardından ise tek uzun zıplamayla dengesiz masaya çıkmıştı.
Duan Morphianın bu hareketini gören insanların hepsi şok olmuştu. Çünkü bu durum kendisini av oldum avla beni demek ile aynı şeydi. Neden bunu yaptığını civardaki köleler çözememiş ve hepsi şaşkınlıkla dolu bir ‘’Oooo…’’ sesi çıkartmışlardı.

Duan Morphia kendisine doğru gelen gergedan görünümlü gorilin iyice yaklaşmasını beklemiş ve adam tamda düşündüğü gibi ilerleyerek Duan Morphia’nın bacaklarına doğru atılmıştı. Duan Morphia ise kısa bir güç ile adamın kollarına doğru zıplamış ardından ise tekrar güç kullanarak havada bir takla atmıştı. Ancak bunu yaptığı sırada arkasındaki adamın döndüğünü ve havadaki ayaklarından birisini yakalayacağını asla ama asla akıl edememişti.

Her zaman olduğu gibi evdeki hesap yine pazara uymamış ve Duan Morphia bir kez daha bu kibrinin acısını çekmişti. Adam tek ayağından tuttuğu gibi kendisine çekmiş ve ardından ise çatlaklarla dolu duvara doğru fırlatmıştı.

Duan Morphia fırlatıldığı duvara çarptığı anda kafasında şimşeklerin çaktığını hissetmişti. Başına şiddetli bir ağrı girmiş tüm bedenini kaldırmasını engellemişti. Bu sırada ise önündeki adam ağzının suyu akarak ‘’Ödemeni öncesinde para ile alacaktım ama bu şekilde daha iyi çocuklarımı içine dolduracağım…’’ diyerek Duan Morphia’ya doğru iki koca adımda ilerlemişti. Tek bir hareket ile birlikte kaftanının önünü açmış ve ikinci hareket ile birlikte göğsünü örtmüş olduğu sargı bezlerini kopartmıştı.

Duan Morphia kendisine yapılan bu harekete dahi karşılık veremiyordu. Sırtına ve kafasına almış olduğu darbe o kadar güçlüydü ki vücudu kendisine verilen emirleri dinlemiyor ve bunları uygulamamak için elinden gelen her şeyi yapıyordu. En sonunda Duan Morphia pes etmişti.

Adam iştahla Duan Morphia’nın yeni büyümüş olan göğüslerini okşuyordu ve hemen ardından ise eğilerek bir tanesini dudaklarına götürmüştü. ‘’Başından böyle akıllı birisi olsaydın ne güzel olurdu sanki.’’ Diyerek mırıldanmış sonrasında ise ağzından tatmin olur bir ses çıkartmıştı.

Kölelerin hepsi yaşanan olayı izliyor ve korkar bir şekilde duruyordu. Özellikle kadın köleler yaşanan olaydan ötürü tiksinir bir haldeydi ancak ellerinden ne gelebilirdi ki? Kendileri son derece güçsüz insanlardı, onlar için bu adamı devirmek dağı ikiye bölmek ile aynı derecede zorluğa sahipti.

Kapının bir anda açılması ile birlikte kafaların bir kısmı kapıya doğru dönmüştü. İçeriye giren beyaz saçlı bir çocuk sanki yaşanan olayların hepsini biliyormuş gibi doğruca adama doğru ilerlemiş ve direkt olarak elini omzuna koymuştu. Adam kendisine dokunanı fark ettiğinde ‘’Ne istiyorsun sümsük çocuk! Görmüyor musun şuan bu ablayı düzüyorum. Siktir git başka birisine bulaş!’’ demiş ve sonrasında ise tekrar dudaklarını Duan Morphia’nın göğüslerine doğru götürmüştü.

Kung Lao bu yaşanan şey karşısında öfkeden deliye dönmüştü ve kaynak enerjisini kontrol edemeyerek tüm gücünü sıkmış olduğu eline aktarmıştı. Daha gücünü aktarmasının ilk saniyesinde oluşan ‘’Kütürt!’’ sesi ile birlikte adamın inlemesi bir olmuştu. Kung Lao daha da sıkmaya devam etmiş ve baskı o kadar şiddetlenmişti ki kemiklerden birisi derisinden dışarıya doğru çıkmıştı.

Adamın bağırtısı tüm odada çınlıyordu. Tıpkı bir bebek gibi ağlamaya başlamıştı, gören bütün köleler hayretler içerisindeydi ve kimse ne yapacağını bilemiyordu, küçücük bir çocuğun bu kadar güçlü olması da kendilerine çok ama çok ilginç geliyordu.
Kung Lao elindeki baskıyı azaltmamış ve en sonunda çıkan kemiğin tamamen vücudundan dışarıya fırlamasına izin vermişti. Adam çıkan kemiği ile birlikte tekrar bir feryatta bulunmuş ve ağzına gelebilecek her türlü küfür ile birlikte diğer kolunu havaya kaldırıp Kung Lao’ya doğru vurmaya çalışmıştı.
Kung Lao kendisine karşılık veren köleye bir bakmış ve havada bulunan diğer kolunu tuttuğu gibi çekmişti.

Çekilen kol o kadar hızlı bir şekilde karşıt güce maruz kalmıştı ki kolun dirsekten aşağısı Kung Lao’nun elinde kalmıştı. Adamın feryatları bunun ile birlikte daha da artmış ve en sonunda ağzından salya çıkartarak bebekler gibi ağlamaya başlamıştı. Kung Lao elindeki kola bakmış ve ‘’Ağzını aç.’’ Diye seslenmişti.

Ne demek istediğini anlamayan adam uzun süre bakmıştı, bundan ötürü sabrı taşan Kung Lao omzunu tuttuğu elini boşa çıkarmış ve ağzına doğru tek bir yumruk atmıştı. Kaynak gücü ile şiddetlenen yumruk adamın ağzına geldiği anda ön dişleri dayanamamış ve kırılmışlardı hemen ardından ise Kung Lao elinde tutmuş olduğu kolun parmaklarını tek seferde adamın ağzına sokmuştu.


‘’Benim olana sen kim olarak saldırırsın köpek!!’’ diye en sonunda içindeki nefreti kusmuştu. 


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum