Angoria Bölüm 57

Angoria İkinci Kitap Bölüm 1: Hizmet

Kung Klanının içerisinde sevinçli bir panik söz konuydu. Neredeyse delirme aşamasına gelen ve bu haliyle bile son derece etkili kararlar vererek klanın iyileşmesini sağlamış olan Kung Liu’nun biricik oğlu en sonunda evine geri dönmüştü.

Klan sakinleri Kung Liu’nun kucaklarında duran bembeyaz çocuğa bakakalmıştı. Önlerinde ki inci tanesine benzeyen küçük çocuk kırmızı dudaklarını hafifçe aralamış ve tatlı tatlı nefes alarak uyuyordu ve suratında büyük bir kederin izleri okunuyordu.

Kung Liu’nun ise hemen arkasından tıpkı bir kuyruğun sahibi olan köpeği takip etmesine eş değer bir takip ile bir kadın ilerliyor ve mesafesini asla bozmayacak bir şekilde adılarını Kung Liu’ya uyduruyordu.

Klan sakinleri kadının kim olduğunu bilmiyordu. Suratında daha yeni yeni kabuk bağlamaya başlamış olan kötü bir yara ile birlikte takip eden kadının iyi bir fiziğe dolgun sayılabilecek göğüslere ve kaçlara sahip olmasıyla birlikte Klanın erkek kesiminin suratında ufak bir kızarma oluşmuş ve kimisinin gözlerinde ufak bir ışıltı parlar olmuştu.

Kung Liu ve arkasındaki kadın ise sanki hiçbir şey olmamış hiçbir şey görülmemiş gibi ilerlemeye devam etmişler ve en sonunda ise onlarca binanın arasından geçerek klan liderinin malikanesine başarı ile girişlerini sağlamışlardı. Kung Liu arkasındaki kadının kendisini neden takip ettiğini başlarda merak etmiş ve sormuş, ne zaman sorarsa sorsun cevap alamadığı için bir süre sonrasında ise sıkılmıştı. Kung Liu malikanesine girdiği anda ‘’şifacıyı çağırın.’’ Diye net bir emir ile hizmetçilerine seslenmiş sonrasında ise doğruca Kung Lao’nun odasına doğru ilerlemeye koyulmuştu.

Malikanenin üç adet katı bulunuyordu. Üçüncü kat bizzat klan liderine ait bölümlerdi onun hemen altında ise elderlerin çocukları ve Kung Lao’nun odası bulunuyordu. Bütün bir koridorun sonunda bulunan Kung Lao’nun odası diğer odalara göre bir miktar daha büyüktü ve içerisini Kung Lao son derece sade istediği için sade döşenmiş bir haldeydi.
Kung Lao odasına taşınıp neredeyse yarım döngü sonra yatağına yattığında ufak bir mutluluk suratında görülmüş ve hemen geldiği gibi kaybolmuştu. Dudakları tekrar düz bir çizgi halini almış ve uyumaya devam etmişti. Kung Liu en sonunda oğlunu güvenle eve getirmişti ve bununla birlikte sessizlik yemini bittiği için kadının bileğinden apar topar çekerek Kung Lao’nun odasından çıkartmış ve kapıyı hızlıca kapattıktan sonra boşalan eli ile kadının boynunu tutmuştu. Gözlerinde bir vahşi hayvanın avına saldırmadan önceki göz pırıltısı dolanıyordu ve Duan Morphia bu ışıltıyı daha önce Kung Lao’da gördüğü için hiç de şaşırmamıştı.

‘’Bana kim olduğunu anlatman için üç saniyen var.’’ Diye tehdit etmiş bu sırada ise eline bir mikar güç uygulayarak kadının boğazını sıkmaya başlamıştı. ‘’Aksi halde…’’ diye tehdidinin son kelimelerini de söyleyen Kung Liu en sonunda gözleri ile birlikte derin bir nefes çekmişti.
Bu Kung Liu’nun saymaya başladığı ile ilgiliydi her derin nefes bir saniyeye eş değerdi. Duan Morphia ne yaparsa yapsın bu ellerden kurtulamayacağını çok iyi bildiği için ‘’Ben Duan Morphia, eskiden bir hayduttum. Çok kısa zaman öncesinde bir iddiayı kaybettim…’’ demiş ve sonrasında susmuştu. Nasıl olurdu da ‘köle’ kelimesini söyleyebilirdi ki? Ancak Kung Liu kadının bir anda susmasından ötürü sinirlenmiş ve parmaklarındaki kuvveti bir miktar daha arttırmıştı.

Kuvvetin artması ile birlikte Duan Morphia’nın nefes alabilme aralığı da kısalmış ve bu yüzden her nefesi tıpkı bir kaplanın hırlamasına dönüşmüştü. Suratının kızardığını hisseden Duan Morphia işte bu anda öleceğini düşünmüş ve sırf bu yüzden de gözlerini sımsıkı kapatarak ölümünün gelmesini beklemişti.

Kung Liu ikinci nefesini aldığında parmaklarındaki baskıyı daha da arttırmış ve Duan Morphia’nın  tamamen nefes almasını engellemişti. Duan Morphia nefes alamadığı için paniklemiş ve boğazındaki eli tüm gücü ile boğazından çekmeye çalışmıştı. Ancak bunu ne kadar denerse denesin bir faydası olmamış ve en sonunda gözlerinin kenarlarında ufak kararmalar baş göstermeye başlamıştı.

‘’Son kez soruyorum. Sen kimsin? Seni kim gönderdi.’’ Diye son derece keskin bir sesle soran Kung Liu gözlerinden adeta ateş çıkartırcasına bakıyordu ve suratında bir damarın şiştiği belli oluyordu. O kadar sinirlenmişti ki şuan karşısında bir dağ olmuş olsa dağı ikiye bölmeyi düşünür haldeydi. Son derin nefesi burnundan ciğerlerine doğru çektiğinde ise Duan Morphia çoktan havasızlıktan bayıldı bayılacak haldeydi. Öleceğini biliyordu zihninde daha ne kadar alçalabilirim ki diye soru dönüyordu. Önce köle olmuştu, sonrasında ise bu küçük koridorun birisinde birisi tarafından tutulmuş bir şekilde ölüme terk edilmişti. Keşke en azından savaşarak ölseydim diye düşünen Duan Morphia en sonunda tamamen kendisini bırakmıştı.

Kung Liu tam anlamıyla bu halden ötürü sinirlenmiş ve parmaklarına gücünün çeyreğini vermişti. Boğazın tuttuğu bölümü bembeyaz olmuş onun üstü ise tıpkı bir kırmızı turpun rengini almıştı. Sadece biraz daha sıkarsa boyun kemiği baskıdan ötürü kırılacak ve çok basit bir şekilde ölmüş olacaktı. İşte tam bu sırada Kung Liu kolunda bir el hissetmiş ve hızlıca kafasını o yöne doğru döndürmüştü.

Karşsında görmüş olduğu mermer beyazlıkta tene sahip oğlunun duygusuz gözleri ona doğru bakıyordu. Dudakları hafifçe aralandığında ise ‘’Benim malıma nasıl olurda zarar verirsin… Baba.’’ Diye duygusuzca kelimeler çıkıyordu.

Kung Liu oğlunun bir anda uyanması ve ‘’Benim malım’’ demesiyle birlikte neler olduğunu anlamıştı. Kızın suratına doğru bir bakış atmış ve elinin kuvvetini azaltarak ‘’Bu işaret sana mı ait evlat?’’ Kung Lao bu soru ardından sadece kafasını bir kez sallamış ve hemen ardından ise ‘’Çek o ellerini malımın üstünden.’’ Diyerek duygusuz ses tonunu korumuş ve ilk kez babasına bir emir vermişti.

Kung Liu oğlunun kendisine tutumu karşısında sinirlenmiş ancak sinirini hemen bastırmıştı. Oğlunda bir şeyler garipti ve bu o kadar büyük bir değişim göstermişti ki bir an karşısında başka birisi var zannetmişti. Büyüyor sanırım diye düşünen Kung Liu, Duan Morphia’yı bırakmış ve ‘’Hekimi çağırayım’’ demişti.

Kung Lao kafasını olumsu anlamında tekrar sallamış ve ‘’Gerek yok ben hallederim diyerek kadını kucakladığı gibi odasından içeriye doğru süzülmüş hemen ardından ise kapıyı kapatarak Kung Liu’nun daha fazla şeyi görmesini engellemişti. Kung Lao kitaplarını karıştırmaya başlamış ve bir tütsü süresi sonrasında bir merhem tarifini bulmuştu. Odasının içinde gerekli malzemeler var mı diye bakmış ve sonrasında ise eksik olanları kafasını sallayarak onaylamıştı.

Kafasını kapıdan dışarıya doğru çıkartan Kung Lao ‘’KİM GÖNDERİYOR BİLMİYORUM AMA BANA BİR CEZVE BİR BIÇAK VE BİRDE UFAK VE BARDAK KALINLIĞINDA BİR ODUN LAZIM!!!!!!’’ diye bağırmış hemen ardından ise kapısını kapatarak yüzüğündeki malzemeleri dışarıya doğru çıkarmış ve masanın üstüne koymuştu. Şöminenin hemen yanında bulunan kalın kütükleri şömineye dizmiş ardından ise yanıcı yağı üstlerine dökmüştü. Daha sonrasında ise şöminenin üstünde bulunan iki taşı almış ve birbirlerine çarpıştırarak kıvılcım çıkartmış ve çıkan kıvılcım ile birlikte yanıcı gaz tepkimeye girerek bir anda alev almıştı.

Kung Lao bunun da tamam olduğuna emin olduktan sonra ise yatağına tekrar uzanmış ve malzemelerin gelmesini beklemeye koyulmuştu.
***
Xiao Xiulan hanın kirli yatağında uyandığı anda vücudunu kontrol etmiş ve vücudunun hiçbir yerinde tek bir yaranın bulunmamasına sevinmişti. Yataktan hemen hızlıca kalkmış ve bu yüzden oluşan şiddetli baş ağrısıyla dengesini bir iki saniyeliğine kaybetmişti. Dudaklarından çıkardığı ince bir küfür ile birlikte hanın kapısına doğru ilerlemiş ve hemen ardından ise handan dışarıya çıkmıştı. Son üç gündür Demir Su şehrinde dolaşmaktan son derece sıkılmıştı, kendisine sarkıntılık yapan erkeklerin sayısı sürekli artıyordu ve buda onun güç kullanmasına neden oluyordu.

Çeşitli binanın arasından geçen Xiao Xiulan en sonunda çok derinlerdeki bir arka sokaklardan birisine doğru ilerlemiş ve hemen ardından ise ilk görmüş olduğu binanın içine girmişti. İçeriye girdiği anda insanlar ona baksa da aldırış etmemiş ve kapıya görüşü olan bir masaya geçerek beklemeye koyulmuştu. Bu sırada ise ‘’Arpa suyu getir.’’ Diye bina sahibine seslenmiş ve yanına gelmesine engel olmuştu.

İnsanlar kızın tek başına olduğunu fark ettikleri anda ağızlarının suyu akmış ve hepsi birbirine Xiao Xiulan ile ilgili dürtükleyerek fısıldamaya başlamıştı. İçlerinden birisi bu fısıltılar ile gaza gelmiş ve arkadaşlarının gözünde bir kahramana dönüşmek için Xiao Xiulan’ın masasına doğru ilerlemişti. 

Xiao Xiulan yanına gelen adamın varlığını hissetmiş ancak kapıya bütün konsantresini verdiği için ses çıkarmamıştı. Buz gibi soğuk görünen gözleri kapı ile adeta bir bütün olmuştu. İnsanlar Xiao Xiulan’ın neden kapıya sürekli baktığını fark etmiş olsa, birazdan kapıyı donduracaklarına bahse girebilirlerdi. Ancak hiç birisi bunun farkına varamamıştı…
Adam iyice Xiau Xiulan’nın yanına yaklaştığında bir elini masaya koymuş ve diğer elini ise saçlarının arasında gezdirerek ‘’Senin gibi bir güzelliğin buralarda heba olmasını istemeyiz, hem bak buradaki insanların hepsi son derece tehlikeli adamlardır ne dersin? Seni koruyayım mı?’’ demiş ve kendince güven veren bir gülümseme öne sürmüştü.
Xiao Xiulan gülümsemeye bir kez bakmış ve ‘’Defol.’’ Demişti. Şuan çok önemli bir görevin tam ortasındaydı ve sırf bu aptal yüzünden heba olmasını istemiyordu.

Adam Xiao Xiulan’a bakmış ve ‘’Sen kime defol diyorsun lan sürtük!!’’ diye bağırarak boşta bulunan elini havaya kaldırarak Xiao Xiulan’a doğru indirmişti. Xiao Xiulan kendisine doğru gelen tokadı gördüğünde derin bir nefes almış ve tek bir parmağı ile tokadın geliş yerine doğru dokunmuştu. Tokat ilahı bir güç tarafından durdurulmuş gibi havada asılı kalmıştı. Adam bu hareket ile birlikte ağzının açılmasını engelleyememiş ve ‘’S-sen… Ne yaptın lan önce!!’’ diyerek bu seferde diğer eli ile yumruk hazırlayarak Xiao Xiulan’a doğru göndermişti.
Xiao Xiulan kendisine doğru gelen yumruğa önemsiz bir şekilde bakmış ve tek parmağını yumruk hale getirerek adamın eline ufak bir yumruk atmıştı. Ufak bir yumruk gibi gelse de içindeki güçten ötürü bir kaya kadar sağlam bir darbe indirmiş ve adamın elindeki kemikler bir anda bört parçaya ayrılmıştı. Kırılan kemikler ile birlikte adamın dengesi de kaybolmuş ve yumruğunu ıskalayarak yere düşmüştü. Xiao Xiulan ayağının dibine düşen adama doğru tek bir bakış atmış ve adamın bu haldeyken bile kaftanının altına bakmaya çalıştığını anladığı için çok sinirlenmişti. Dudakları düz bir çizgi halini almış ve tüm gücü ile birlikte topuğunu havaya kaldırıp adamın kafasına geçirmişti.

Adam topuğun darbesini yediği anda bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Nitekim hemen sonrasında ise topuk kafatasından içeriye doğru gömülmüş ve kafasının patlamasına yol açmıştı…

İnsanların hepsi yerde ölü bir halde duran adama bakmış ve yutkunmuşlardı, işte o zaman anlamışlardı bu kız bulaşmayacakları bir kızdı. Tam bu sırada ise kapı açılmış ve içeriye tamamen siyahlarla örtülü bir başka kadın girmişti. Ağzına takmış olduğu peçe ile birlikte tüm vücudunun üstü siyahlarla kaplıydı ve bu yüzden vücut hatlarını seçmek zorlaşıyordu. Dışarıdan gören insanların hepsi sadece tek bir noktadan kadın olduğunu anlamıştı. Göğsünün üstünde bulunan çıkıntıdan…

Kadın yerde kafası patlamış bir halde bulunan adama doğru bir bakış atmış hemen sonrasında ise ilerleyerek Xiao Xiulan’nın olduğu yere doğru oturmuştu. Gözleri ile bir çok şeyi sormuş ve en sonunda Xiao Xiulan ayağa kalkarak selam vermişti. Çok kısa bir süre süren bu selamlama ile birlikte yerine oturmuş ve hemen ardından ise ‘’İstediğiniz gibi birisini buldum…’’ diye mırıldanmıştı. Direkt olarak konuya geçen Xiao Xiulan’nın ne söylediğini sadece önündeki siyahlar içerisindeki kadın anlamıştı. Gerisi ise ürperti ile birlikte korkudan tek kelime dahi çıkartamaz hale gelmiş pür dikkat onlar ile ilgilenir olmuşlardı.

Yaymış oldukları aura ile birlikte mekan içerisinde o kadar sessizlik hakimdi ki kimse kıpırdamaya cesaret edeme haldeydi. Önlerindeki arpa suyu’nun asiti kaçıyordu ve tamamen idrara benziyordu. Bu sırada ise siyahlı kadın sadece kafasını sallamış ve susmuştu. ‘’Üç hayvan ayından sonra tamamen istediğimizi alabileceğiz. Söylenene göre bir turnuva daha varmış…’’ diye mırıldanan Xiao Xiulan kadının bir cevap vermesini beklemiş ancak yine olduğu gibi sadece ufak bir kafa sallamayla kadın geçiştirmişti.

Bildiği her şeyi rapor eden Xiao Xiulan en sonunda ‘’Sizlere hizmet etmek benim için onurdur…’’ diye tekrar selamını vermiş ve kadının ayağa kalkmasını izlemişti. Kadın ayağa kalktıktan sonra tek bir bakış atmış ve ‘’Bu ceseti yok et ismimize leke sürülsün istemem…’’ diye konuşmuş ve geldiği gibi tekrar gözden kaybolmuştu.
Bu sırada ise erkeklerin hepsi adeta büyülenmiş gibi kapıyı seyretmekteydi.
Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum