Angoria Bölüm 38

Angoria Bölüm 38:Demir Su Şehri
                                                   
''İşte geldik evlat! Demir Su şehrine hoş geldin!! '' diye bağıran at arabası sürücüsünün sesi sayesine uyanan Kung Lao uyanırken bir anda zıplamıştı. Son üç gündür sürekli olarak ustası ile ilgili rüyalar görüyordu ve bu rüyaların hiç birisi iyi bir sona sahip olmuyordu...
''Evlat!! Şuan sağında bulunan Trıksıf Şelalesi! Söylenene göre Angoria'nın en büyük şelalesiymiş! Boy uzunluğu...'' diye giden konuşmadan sıkılan Kung Lao bizzat kendisi görse yeterli olacağını düşünmüştü ve bu yüzden kafasını iki tarafı camlarla kaplı arabanın sağ tarafına yönlendirmişti. Şelaleyi gördüğü anda ise adeta küçük dilini yutacak gibi olmuştu. Çünkü karşısında bulunan şelale bir vadinin bitiş çizgisiydi ve yetişkin, ortalama bir uzunluğa sahip bir erkekten en az bin tane alabilecek düzeydeydi. ''Whoooaa...!'' diye hayretler içerisinde Kung Lao midesinin içinde kelebeklerin uçtuğunu hissetmişti. Hemen kafasını at arabasını süren ve isminin Yan Suo olduğunu bildiği adama dönmüş ve ''Abi!! Bu şelalenin uzunluğu ne kadar böyle ?! Devasa !'' diye hayretler içerisinde sormuştu.
Yan Suo ise her an kıkırdadığı gibi kıkırdamış ve ''Ne sandın! Ondan en büyük şelale olarak geçiyor ismi! O kadar büyük ve güçlü ki önüne eğitim için giden kim var veyahut kim yok hepsini saniyeler içinde öldürmeye yetece kadar güçlü! '' diye bağırarak konuşmuş ve sonrasında ise Kung Lao'ya şelale ile ilgili bazen iyi bazen ise oldukça kötü sonla biten tonla hikaye anlatmıştı.
''Durun!! Şehrin Aslan kapısından geçmek isteyenlerde kim? '' diye duymuş oldukları tok bir ses ile birlikte ardından atların hareketliliğni kaybettiğini fark etmiş ve ister istemez kafasını öne doğru uzatarak görmek istemişti.
Görebildiği şey ise kapıda nöbet tutan askerlerin at arabalarını engelleyerek kim olduklarını öğrenmeleriydi. ''Ben Yan Suo at arabası sürerek insanları uzun diyarlara götürürüm. Bunlarda kızlarım ''Hidla ve Medla'' sizde merhaba diyin bakayım güzellerim.'' Demişti.
''Ne! Bu nasıl bir salak ki ata isim vermiş?! Kafayı sıyırmış olmalı...''
''Ne bekliyorsun ki? Fakirlik açlığa, açlık ise deliliğe yol açmış... Hem görmüyormusun atların da bizden selam vermesini istedi''
''puhahahaha!!!'' diye sayıklayarak gülen nöbetçiler aralıksız iki ve yahut üç dakika kahkaha atmıştı. Bu esnada birisi gülmekten ötürü gözlerini tutuyor birisi ise karnını tutarak sol kolunun üstünde gülüyordu. Bu esnada ise at arabasının sürücüsü olan Yan Suo da askerlere katılmış ve kahkalar atarak gülmeye başlamıştı.
''Nedir bu kadar gürültü!! GGülünecek ir şey varsa banada söyleyin ki bende sizin gibi yerleri yalayacak kadar güleyim!! Piç kuruları yine kaytarmak için kırk takla atıyor demek...'' diye gelen ince bir sesin hemen ardından Kung Lao gelenin üst düzey yetkileri bulunan bir kadın olduğunu anlamıştı.
Konuşmadan sonra kahkaha sesleri anında kesilmişti. Ortalık bir anda sessizliğe bürünmüştü, sessizlik içinde duyulabilen tek şey ise atların bir karıncanın yuvasını yapması gibi düzenli olarak almış oldukları nefeslerdi. Kung Lao sonrasında ''Sen arabacı kimi taşıyorsun böyle?!'' diye bağırarak arabacıya jilet gibi keskin gözler ile bakmıştı. Kung Lao arabacının ensesinin terlemeye başladığını buradan hissedebiliyordu. Bu kadar terlemesinin tek sebebi ise karşısındaki kadının kendisine Kaynak Gücü ile baskı oluşturmasından başka bir şey değildi.
Kung Lao kadının Temel Kaynak Aleminin ikinci seviyesinde olduğunu çok rahat ir şekilde anlayabilmişti. En sonunda arabacının ağzının bir mengene ile sıkıldığını fark eden Kung Lao daha fazla durmasının bir anlam ifade etmeyeceğini düşünerek at arabasının kapısını açmış ve tek bir temiz sıçrayışla sürekli aynı rotayı takip etmekten ötürü yamulan taş basamaklara ayak basmıştı.
''Kim var orda!'' diye bağıran kadın dört uzun adımda Kung Lao'nun zıplayarak nmiş olduğu bölgeye gelmiş ve Kung Lao'yu görmüştü. ''Senin ne işin var çocuk burada! Çabuk derhal evine dön!'' diye bağırarak Kung Lao'yu azarlamış hatta eli ile omzuna dokunarak güç gösterisinde bulunmaya çalışmıştı.
Kung Lao ise Aziz Yordan'ın taş bitkisi sayesinde bir kaya gibi sağlam kemiklere sahip olduğu için güç gösterisine sadece gülerek karşılık vermiş ve ''Hanımefendi söylemek istiyorum ki, kullanmış olduğunuz güç çok az eğer bu sizi tahmin etmediyse biraz daha güç uygulamalısınız...'' diyerek gülümsemesini sürdürmüştü. Kadın ise çenesini bir birine kilitlemiş ve ''Seni...!!'' diye dişlerinin arasında bir yılanın tıslamasına benzeyen konuşma tarzı ile parmaklarında ki gücü bir miktar daha arttırmıştı.
Ancak bu güç bile Kung Lao'nun canını bir nebze acıtamamış ve esner gibi yaparak karşılık vermişti. Nöbetçiler Kung Lao'nun yaptığı eylemler karşısında şaşkınlıktan küçük dillerini yutmak üzereydiler. ''Ne bu çocuk böyle!'' diye mırıldanan birisinin ardından diğeri ''Bizim güçlü patronumuzun gücünü önemsizmiş gibi gösteriyor! Acaba patron onunla oynuyormu?''
''Kesinlikle oynuyor yoksa nasıl olurda onun gibi Temel Kaynak Aleminin ikinci seviyesinde olan birisi küçücük bir çocuğa yenilebilir ki? ''
''Haha! Bende öyle düşünmüştüm! Patron ez gitsin şu çocuğu!!'' diye tezahürat yapan iki asker patronlarının gücü karşısında hemfikirlerdi. Patronları yenilmezdi!
Bu sırada ise gücünün şiddetini sürekli arttırmaya devam eden rütbeli kadın her saniye dişlerini daha fazla sıkıyordu dişlerinden gelen gıcırtılar bunu oldukça belli ediyordu. Kung Lao aynı yeri defalarca sıkmasına rağmen tek bir acı bile hissetmesini sağlayamamış olan kadına doğru duygusuz bir ifade ile bakarak ''Demek bu kadar güç ile bu askerlerin kaptanları oldunuz tebrik ederim... Şimdi müsaadenizle birde ben sizin gücünüzü test etmek isterim...'' nazik bir ses kullanarak söylemiş olduğu bu kelimelerden sonra çabuk bir el hareketi ile omzunda bulunan eli bileğinden yakalamış ve ufak parmakları ile ustasının acımasızca on sekiz ila otuz altı yemek uzunluğundaki dayanılmaz eğitiminden sonra gelişen kuvveti ile sımaya başlamıştı.
Parmaklarının her bir tarafında bulunan güç öyle etkili bir şekilde kadının bileğini sarmıştı ki bir anda bileğinin üst kısmında ufak bir karıncalanma hissetmesine neden olmuştu. Kung Lao kuvvetini bir miktar daha arttırarak gücünü daha fazla ön plana çıkarmak istemişti. Kadın gelen kuvvet karşısında o kadar çok şaşkındı ki tek bir kelime dahi edemiyordu kafasında ise kırk tilkinin kırkıda ayrı yerde dolaşıyor ancak birisinin bile birbirine kuyruğu değmiyordu.
'Bu çocuk... Nasıl böyle bir güce sahip olabilir ki... Kaynak gücümü bile kullandığımda vücudundan tek bir tepk bile duymamışken, daha kaynak gücünü bile kullanmadan...' diye bir anda düşünceleri kesilmiş bir şekildeydi. Çünkü tam bu sırada Kung Lao gücünü daha fazla arttırmış ve bileğinin üstü hafif morluklara sahip olmuştu. Gelen şiddet ile kadın ağzından ufak bir inleme çıkarmış sonrasında ise tek eli ile ağzını kapatarak sesini engellemeye çalışmıştı.
Tuttuğu gibi çabuk bir hareket ile kadının bileğini bırakan Kung Lao ''gücünüzü bana gösterdiğiniz için teşekkür ederim.'' Diyerek saygıda bulunmuş sonrasında ise ''Lütfen kendimi tanıtmama izin verin adım Kung Lao buraya on iki kasabalar bölgesinden geliyorum. Bir müsabaka için buradayım.'' Demiş ve sonrasında ise at arabasına doğru ilerlemeye başlamıştı.
Emin bir sıçrayışla at arabasının kapısından içeriye atlayan Kung Lao sonrasında kafasını çıkarmış ve ''Hanımefendi üzgünüm ama o kadar nazik bir deri ve böylesine güzel bir yüz ile bence bir an önce eşinize layık bir kadın olun. Sizin için sanırım bu görev pek fazla uygun değil gibi gözüküyor.'' Demiş ve sonrasında ise kapısını kapatarak ''Gidelim arabacı amca...'' diyerek sıkılmış bir şekilde arabasını sürmesini istemişti.
Tam araba hareket etmişti ki arkasından gelen ''Dur!'' diye kadın sesi ile arabacı tekrar durmuş ve arkasından kadın seslenmişti. ''giriş ücretini ödemeden nasıl gidebilirsiniz! Nesiniz siz bir sahtekar falan mı?!'' diyerek Kung Lao'yu kışkırtmıştı. Kung Lao her ne kadar ufacık bir çocuk olmuş olsa da aynı zamanda geçmiş hayatında da sekiz tam döngü ve bir yarım döngü yaşam sürmüştü. Derin bir nefes alan Kung Lao ''Geçiş ücreti ne kadar acaba?'' diye sormuştu.
Kadın üç ayda bir maaş alıyordu ve bu bile en fazla bir beyaz kaynak altını oluyordu. Beyaz kaynak altının ne kadar değerli olduğunu bilen kadın bir anda kafasında bir plan hazırlamış ve uygulamaya koymuştu. ''Geçiş ücreti normalde elli yeşil kaynak gümüşü ancak senin muhafıza karşı şiddet kullanma suçundan ötürü giriş ücretin ikiye katlandı ve bir beyaz kaynak altınına çıktı! Hemen şimdi burada ödemez-'' daha kelimelerini bitirmeden ''Şınn!'' diye ses çıkararak havada taklalar açıp eline düşen kaynak altınını fark eden kadının gözleri kan çanağına dönecek kadar açılmıştı. ''İşte paranı da aldığına göre sus bence... '' bıkkın bir cevap ile cevaplamış ve sonrasında ise arabacıya dönerek ''amca lütfen ilerle çok sıkıldım ben bu abladan... '' diyerek arabanın ilerlemesini sağlamıştı.
Kadın ise elinde bulunan kaynak altınına bakakalmıştı. Kim bu kadar zengin ve tutarsız olabilirdi ki? Hemen aklına getirebildiği kontları ve klan reislerini tek tek saymayı sürdürdü. Ancak aklına tek bir yüksek kademeli insanlardan birisi gelmedi ''Kung...'' diye mırıldanarak her zaman oturmuş olduğu çimenliğine dönmeye karar verdi.
***
Beni buraya kadar getirdiğin için çok teşekkür ederim amca! Sen olmamış olsaydın sanırım bu kadar yolu aylar boyu yürümek zorunda kalacaktım. Üstelik böylesi güzel doğayı da senden tanıma fırsatım olmayacaktı. Teşekkür Ederim!'' demiş ve hafifçe eğilerek teşekkürünü belirtmişti.
Adam ise gülümseyerek önemsiz olduğunu belirten bir işaret yapmış sonrasında ise ''Bende seni tanıdığıma memnun oldum çocuk! Unutma bir ay boyunca buralardayım, canın gezmek mi istedi? Hiç düşünmeden beni arayabilirsin.'' Demiş ve atlarının başına geçerek ilerlemeleri için yavaşça dürtüklemişti.
Atların sert zeminde çıkardığı ''tak-tok'' sesleri tüm civara yayılmıştı. Kung Lao neden bilmiyordu ama bu sesin çok güzel olduğunu düşünmeden edemiyordu.
Şehir esasında üç ana sokaktan oluşmaktaydı. Bu sokaklar ise bir birine bir üçgeni andıracak şekilde bağlantılıydı. Kung Lao ise bu üçgenin güney kapısından içeriye girmiş ve etrafna aylak aylak bakınmaya başlamıştı. Bu üçgen şeklindeki yapının ise ortasında büyük bir daireye benzer yapı boy gösteriyordu. Dışarıdan delikli daire bir tofuyu andıran yapı insanların o civarda toplanması ile önemli bir yer olduğunu hemen belli ediyordu. Tofunun yakınlarında ise yine bir daireyi andıran çeşitli dükkanlar boy gösteriyor ve insanlar istediği her şeyi buradan alıyordu.
Oldukça fakir olan bu şehrin şehir olarak kabul edilmesi bile neredeyse imkansız düzeyindeydi. Kasabadan bozma olan şehrin tek gelir kaynağı ise etrafında bulunan on iki kasabanın ticareti ile elde ediliyordu.
Kung Lao tofuya benzeyen yapıya yaklaştığında birçok insanın tedirgin olarak durduğunu görmüş ve ister istemez yanlarına doğru yürümüş ve neler olduğunu anlamaya çalışmıştı. İnsanlar irili ufaklı bir gruptu. En büyük olarak tahmin ettiği Kung Lao'nun kol uzunluğu ile sekiz karış gelen on beş döngü yaşında tahmin ettiği adamdan kendisi gibi sadece altı döngü yaşamış sümüklü bir kıza kadar her yaştan insan bu kalabalıkta bulunuyordu.
''Affedersiniz! Ben turnuva için buraya gelmiştim ama kiminle konuşmam gerekli?'' diye sorusunu kendinden üç veyahut dört döngü büyük bir bayana sormuştu. Karşısındaki bayan kumral neredeyse sarıya çalan saçlara sahip, kalbe benzeyen yüz hatlı, ince vücutlu bir bayandı. Ten rengi diğer herkes gibi koyu değil yine neredeyse beyaza çalıyordu.
Kadın kafasını Kung Lao'ya çevirdiği anda ufak bir şok geçirmişti. Bu zamana kadar en açık tenli olarak kendisi anılıyordu. Ancak Kung Lao'nun neredeyse mermere benzeyen yüzünü gördüğünde artık bunun imkansız olduğunu çok ama çok iyi biliyordu...
Kung Lao sorusunun cevaplanacağını umarak tekrar ''Pardon ben turnuva için gelmiştim ama kiminle görmem gerekli?'' diye sorusunu yinelemişti. Kadın ise kafasını sallayarak şaşkınlığından kurtulmuş ve İşaret parmağını havaya kaldırarak ''Şuradan içeriye gir sol tarafta...'' diye mırıldanmıştı. Kung Lao ise omzuna kadar gelen saçlarını önünden çekmiş ve ''Teşekkür ederim!'' diye içten bir cevapla ilerlemeye devam etmişti.
İnsanlar Kung Lao'yu gördükleri anda yaşları kaç olursa olsun ufak bir şaşkınlık geçirmeden yapamıyordu. 'Tamamen bembeyaz' bir çocuk? Kimisi bunu meleklere bir gönderme olarak düşünüyor, kimisi şeytanın ta kendisi olarak görüyor, kimisi ise çocuğun cennetlerden geldiğine inanmaya başlıyordu. Bu sırada ise Kung Lao etrafına gülücükler saçarak kadının göstermiş olduğu yere doğru ilerliyordu.
En sonunda dediği yere geldiğinde gördüğü kalabalıktan neredeyse ağzı bir karış açık kalmıştı. Bir yılana benzeyen insan kuyruğu nereden başladığı bilinmeden neredeyse sonsuzluğa gidercesine akıyordu. Kung Lao bu kadar insanın ne beklediğini bilmiyordu ve pek de önemsemiyordu. Küçüklüğünü kullanarak, insanlara şebeklikler yapıyor ve gülücükler saçarak sıranın ucunda ilerlemeye devam ediyordu.
En sonunda sıra bittiğinde Kung Lao bittiğini hissetmişti. Üç tütsü süresi boyunca sıranın kenarından dolanmıştı. Nefesini düzene sokan Kung Lao sonrasında ise masada oturan kafadan en az kırk beş döngülük yaşa sahip adamın yanına doğru geldi ve ''Merhaba efendim ben turnuva için gelmiştim ama...'' diye ihtiyara mırıldanmıştı.
İhtiyar Kung Lao'yu gördüğünde yüzü adeta bir taşa dönüşmüştü. Tanrılarına bu çocuk için dua ettikten sonra bakmış ve ''Kayıt yaptırmalısın küçük!'' diye bağırmıştı. Kung Lao neyden ötürü bu kadar bağırmış olduğunu bilmiyordu ve sırf bu yüzden hiçbir şey olmamış gibi ''Yaptırmıştım zaten!! Tekrar mı yaptırmam gerekiyor?!'' diye hüzünlü bir ses ile karşısında ki adama seslenmişti.
İhtiyar adam çocuğun çoktan kayıt yaptırdığını öğrendiği anda ''İsmin!'' diye mırıldanmıştı. Kung Lao ise ilgisizliği hat safhada tutarak ''Kung Lao'' diye seslenmişti. Arkasındaki insanlar ise Kung Lao'nun göstermiş olduğu şirinlikten son derece etkilenmişlerdi. Şuan yapmış olduğu hayali kelebek kovalama oyunu ile birlikte son derece şirin bir görüntü sunuyordu...
''Kung... Lao... demek sen kayıt yaptırdın hımm... Hah! Tamam buldum... bütün testlerde geçmiş ve kayıt olmuşsun tebrik ederim. Yarın başlayacak olan turnuvamızda altmış dört kişiden birisi olduğun için seninle gurur duyarım evlat.'' Demişti.
Kung Lao ise kıkırdayarak ''Teşekkür ederim!'' diye heyecanla zıplamış ve geldiği gibi ilerlemeye devam etmişti. Tam o anda unutmuş ve geri dönerek ''Turnuva saat kaçta başlıyor?!'' diye endişeli bir şekilde sordu.

İhtiyar ise Kung Lao'nun bu hareketini görünce gülümsemiş ve ''Yarın saat sabah on da başlıyor çocuk.'' Diye içten bir ses ile konuştu. ''teşekkür ederim amca sağ olasın!!'' diye aynı şekilde cevaplayan Kung Lao daha fazla burada durmasının bir anlamı olmadığını düşünerek kalacak bir yer aramak için ortalıkta gezinmesini sürdürdü.


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum