Angoria Bölüm 33

Angoria Bölüm 33: O geldi!
''Koşmaya devam seni bok parçası!!'' diye adeta kükreyerek konuşan Mirza Bo elinde bulunan piposundan derin bir nefes çekmiş ve dışarıya doğru bırakmıştı. Son zamanlarda Kung Lao denen bok parçasının gücü bir hayli artmış ve üzerinde bulunan beş yüz elli kiloluk ağır kılıcı daha rahat taşımaya başlamıştı. Kasları daha belirgin bir hale gelmiş ve karnı ise düz bir duvardan çok engebeli çıkıntılara sahip olmaya başlamıştı. Elbette ki bu gelişim ile birlikte beyaz suratının yakışıklı olması da eklenince Mirza Bo'yu sinir eden bir biçimde kız tezahuratçıların artmasına sebep olmuş ve dinlenmesini imkan tanımaz hale getirmişti.
İnce kız sesleri ile kulağına tecavüz edilen Mirza Bo en sonunda kulaklarını kaynak enerjisi ile örtmüş ve gürültüyü bastırmıştı ancak tek bir sıkıntı vardı ki, kendisi de hiçbir şey duyamaz hale gelmişti...
Kung Lao on üçüncü turunun sonunda yorgun argın bir şekilde ustasının yanına gelmişti ve ''Usta bir miktar dinlensem?'' diye soruda bulunmuştu. Mirza Bo piposundan bir duman bulutu daha dışarıya doğru göndermiş ve sonrasında ise boş bakışlar ile Kung Lao'ya bakmıştı. Kung Lao'nun yüzünde beliren umutlu surat ifadesini gördüğünde ise ''Pehh... Tamam bakalım çocuk. Bir yemek süresi kadar mola verebilirsin... Hazır mola veriyorsun en azından şu kızları da al başımdan ki kafamın tasını attırasınlar daha fazla!!'' demiş ve Kung Lao'yu göndermişti. Ardından ise ''Geriye kalan iki turun dört tura çıktı haberin olsun bok parçası!!'' diye arkasından seslenmişti.
Kung Lao ''Yehhu!'' diye bağırmış sonrasında ise terli olduğu halde koşarak kızların yakınına doğru ilerlemişti. Kızlar Kung Lao'nun kendilerine doğru geldiğini fark ettiğinde derin bir iç çekmişlerdi. Son zamanlarda daha da fazla belirginleşen kasları ile birlikte tıpkı bir mıknatıs gibi kızları kendisine çekmişti. İyi huylu bir konuşması olduğu için ise çekilen kızlar kendileri resmen Kung Lao'ya bağlamıştı.
Hepsinin ise tek bir hayali vardı. ''Kırmızı renkteki kaftanlarını giyip Kung Lao ile birlikte bir hayat sürmeyi istiyordu...
Kung Lao yanlarına gittiği anda etrafını on bir adet su kabağı sarmıştı. Kızların her biri kendi su kabaklarını Kung Lao'ya vererek su içmesini istiyordu. Hatta bunun için kendilerince bir sıra bile oluşturmuşlardı. Ancak haberi bile olmayan Kung Lao nedensiz bir şekilde her seferinde ilk kez su kabağında su içmesine izin veren kızın suyunu alıyor ve teşekkürlerini sunuyordu. Bu diğer kızlar için bir zulme bile dönüşmüştü... İçlerinden bazılarının ise büyük bir kıskançlık duygusu yavaş yavaş öfkeye dönüşüyordu.
Suyunu içen Kung Lao boğazında ki kuruluk gittikten sonra bir miktar yanlarında oturmuş ve sayısız ikramın tadını çıkarmıştı. Yemekler, meyveler sürekli ikram ediliyor Kung Lao'nun yemediği hiçbir şeye bir daha asla dokunulmuyordu. Bu durum Kung Lao'nun kendisini son derece mutlu hissetmesine yetiyor da artıyordu.
Bir yemek süresinin sonuna gelindiğinde Kung Lao apar topar kalkmış ve ''Özür dilerim ustamdan verilen izin bu kadardı, sonra tekrar görüşmek dileğiyle...'' diyerek ustasının yakınına doğru ilerlemeye başlamıştı. Arkasında ise bir koroyu andıran eş zamanlılıkta derin bir iç çekme sesi bırakmıştı...
Mirza Bo Kung Lao'nun söylediği vakitte geldiğini görünce içten bir övgüyü hak ettiğini düşünmüş ve bunun için günlük koşusunu bitirmesini beklemişti. Kung Lao geldiği anda ustasını selamlamış ve sonrasında ise sırtındaki kılıç ile birlikte göz açıp kapayıncaya kadar kaybolmuştu.
İki yemek süresinin sonuna gelindiğinde Kung Lao canının çıktığını hissederek ustasının her zaman oturmuş olduğu yassı kayaya doğru ilerlemiş ve ustasının bu gün öğreteceği ye bir şey olup olmadığını bilmek için soru sormak istemişti. Nitekim ustasının her zaman oturmuş olduğu yassı kayanın üstünden yeller esmekteydi, Kung Lao boş kayanın üstüne oturmuş ve ustasının nereye gittiğini merak ederek etrafı incelemeye koyulmuştu.
***
Mirza Bo yapılacak bir işinin olduğunu fark ettiği anda Kung Lao'nun eğitimini beklememiş ve kasabanın içine doğru ilerlemişti. Günün bu saatinde kasabanın tenhalığı Mirza Bo'nun kafasında bir soru işaretinin oluşmasına sebebiyet vermişti. Boşalan sokaklardan esen kuru rüzgar tozları havandırıyordu ve bir kısmı Mirza Bo'nun burnundan içeriye doğru gidiyor ve burnunun kaşınmasına neden oluyordu.
''Bu baskıcı hava...'' diye düşünen Mirza Bo adımlarını ağır bir şekilde atarak gitmek istediği güzergâhta ilerledi. İlerlemiş olduğu süre boyunca yolda ki deişiklikleri izleyen Mirza Bo ''Lanet sanki bütün parayı sömürüp yola koymuş!'' diye düşünmüştü. Midesinin bir miktar yanmasından ötürü suratını buruşturmuş olan Mirza Bo sonunda gelmek istediği kasabanın sadece üç yüz metre dışarısında olan ve geniş bir baçeye sahip, uzun bir binanın bulunduğu alana gelmişti. Bu alan içerisindeki binanın kime ait olduğu herkes tarafından bilinirdi.
Karşısında görmüş olduğu bina ''Dokay Pıne'' denen adi herifin tekne aitti. Geçen ay oğlu ile uşağını kendisinin evine göndermiş ve oğlu öldüğünde bile bir şey yapmadan sadece izlemişti ve cenazesi için ceset kapısının önüne bırakıldığında bile bir faaliyette bulunmamıştı. Bu zamana kadar harehetsiz olan hava bir anda değiştiği için aklına bir anda Dokay Pıne elen Mirza Bo bir şeylerin ters olduğunu düşünmüş ve harekete geçmişti.
Demir kapılara yaklaştığında kendisini kambur yaşlı bir dilenci kılığına sokan Mirza Bo karşısında ki korumalara karşı kişisel bir kin beslemeyen Mirza Bo ''Yalvarırım içeri girmeme izin verin kasaba liderimize söylemem gereken çok önemli bir şeyim var!!'' diye sesini yükseltmişti. Korumalar bir anda gelen ses ile birlikte kafalarnı çevirmiş ve ''Git buradan dilenci! Senin en önemli meselen ancak para dinlenmek olmalı!!'' diyerek Mirza Bo'nun yanına gelmiş ve omuzlarından iteklemişti.
Bir anda düşen Mirza Bo öfkelenmiş olmasına rağmen bunu suratında göstermedi ve ''Çok önemli bir hadise için haber aldım bunu alabilmem çok zor oldu neredeyse ölüyordum. Beni kasaba liderimizle derhal görüştürün! Bu onun içinde çok önemli!!'' diye sesini yükselten Mirza Bo karşısında ki askerleri etkileyebilmek için kan arzusunu küçük bir mikatar dışarıya çıkarmıştı.
Korkan korumalardan birisi ürpererek '' Burada bekle ben içeriye giderek haber vericem!! '' diye konuşmuş sonrasında ise hızlıca içeriye girerek gözden kaybolmuştu. Mirza Bo bu şekilde bir tütsü süresi boyunca beklemiş ve sonrasında ise gelen korumadan almış olduğu gir talimatı ile ilerleyişini sürdürmüştü. Bahçenin içerisinde yer yer mermerden heykeller göze çarpıyordu. Bunlar genellikle insan figürüydü ve suratlarında bir korku bulunuyordu. ''Ne boklar çeviriyor acaba?'' diye düşünmüş ve ilerlemeye devam etmişti.
En sonunda malikanenin siyah dökme demirden yapılan kapılarına gelen Mirza Bo kapıyı açarak rahat bir şekilde girip gücünü göstermemek adına orlanıyormuş gibi bir izlenip bırakmış ve gücünün çok az mikarını kullarak dökme kapıyı sürekleyip açmıştı.
Açılan kapı o kadar gürültülüydü ki malikanede bulunan dört insanın da pür dikkat kapıya bakmasına sebep olmuştu. Kapıyı açtığı anda daha öncesinde geldiği için hatırlamış olduğu koridorlardan ilerleyen Mirza Bo doğruca Dokay Pıne'nin odasına doğru ilerlemişti.
İlerlerken daha fazla bu pelerine ihtiyacı olmadığını düşünen Mirza Bo üstünden frlatmıştı. Suratına vakur bir ifade takınan Mirza Bo kapıyı tekmelemiş ve karşısında Dokay Pıne'yi çıplak ve yanında bir kadın ile birlikte yakalamıştı. ''Ohooo!! Kolay gelsin, bende burada bir boklar olduğu için kotrole gelmiştim ama baksana iş üstündeymişsin!!'' diye konuşan Mirza Bo kadına doğru bakıp ''Defol şuradan sürtük!'' demiş ve kadının korkup kaçmasını için aurasını kullanmıştı.
Kadın korkup çığlıklar atarak koşmaya başlamış ve direkt olarak dışarıya çıkmıştı. Kadının korkup kaçtığını fark eden Dokay Pıne ''Seni buraya getiren şey ne bilmiyorum ama öleceksin!'' diye konuşmuş ve elinde bulunan iletişim kristaline doğru son sürat bağırarak ''DERHAL ODAMA GELİN!! O GELDİ!!'' diye konuşmuş ve sonrasında ise vücudunu harekete geçirerek Mirza Bo'nun üstüne doğru koşmuştu. Yağlı vücudu her adımı ile hareket ediyor ve Mirza Bo'nun tiksinmesine sebebiyet veriyordu.
Güçsüz bir kol germeden sonra gelen yumruk Mirza Bo'nun karnına doğru isabet etmişti. Ancak Mirza Bo yuruğun güçsüzlüğü karşsısında tek bir kasını bile oynatmasının anlamsız olduğunu düşünmüş ve direkt olarak Dokay Pıne'nin boynundan tutarak havaya kaldırmıştı.
''İlk sorum bok: Oğlunun küçük bokun benim evimde ne işi var? Ayrıca çırağımı ne hakla hırpalayabilir? '' demiş ve boğazını sıkmıştı.
Boğazı sıkıldığı anda Dokay Pıne öleceğine emindi, yapacağı tek şeyin soruya cevap vermek oluğunu düşünmüştü. ''Nişanlısını almaya gitti!! Kaç aydır kayıptı en sonunda bulduğunda ise hızlıca alıp getirmek istedi! Ayrıca o beyaz tenin senin çırağın olduğunu mu söylüyorsun!! O çocuk lanetli göremiyormusun ten rengini bem beyaz!!'' diye çığlık atmıştı.
Mirza Bo elini bir saniye bile gevşetmemiş ve ''Ten renginin ne olduğu ile ilgili ne önemi var ki? O da insan sonuçta değil mi?'' demiş ve sonrasında ise ''Gelelim ikinci soruya: Oğlun öldüğü halde nasıl olurda kılını bile kıpırdatmazsın!!'' demişti. Bu soru üzerine Dokay Pıne ''İstediği yol uğruna öldü ne yapayım? Hem nereden biliyorsun ki benim hiçbir şey yapmadığımı'' diyerek gülmüş ve kapıdan içeriye eden ellerinde mızrak ve kılıçların olduğu korumalar doğru akın etmişti.
Mirza Bo bütün bu korumalara baktığında gülmüş ve ''Bu zaman boyunca sadece bunları mı ayarladın ?'' demiş ve hiç vakit kaybetmeden bir anda kaybolup korumaların tekini boğazından yakaladığı gibi kemiklerini kırmıştı. ''Görüyorsun ya ! Kürdan gibi lan bunlar!! Benim öğrencim daha güçlü bunlardan!!'' demiş ve kahkaha atarak gövde gösterisi yapmıştı.
''Elbette ki bunlar değil'' diye mırıldanan Dokay Pıne ''Bilmiyorum duydun mu ama Kung Klanı efendisi eski gücünü fazlasıyla kazanmış durumda ona olan sadakatim sonsuz ve onun sayesinde buralardayım ondan yardım teklifi istedim Mirza Bo seni yok etsin diye hehehe....'' Demişti.
Tam bu sırada ise uzun koridorlardan içeriye doğru gelen adım sesleri ile birlikte herkes irkilmişti. Elinde tutmuş olduğu elmayı her üç adımından birisinde ısıran bu kişi üstünde yeşil bir kaftanı bulunan ve bu kasaba gibi civar kasabalar tarafından çok iyi bilinen Kung klanının efendisi ''Kung Liu''dan başkası değildi. Elindeki elması sona erdiğinde Kung Liu havaya doğru fırlatmıştı. Elma havaya fırladığı anda ise Kung Liu öne doğru yıldırım gibi atılmış ve hedefi olarak Mirza Bo'nun seçmşti. Mirza Bo ne olduğunu bile görememişken bir anda elinin hissizleştiğini fark etmiş ve sonrasında ise elindeki Dokay Pıne'nin kaybolduğunu şahit olmuştu.
Tüm bu olaylar o kadar hızlı gerçekleşmişti ki Mirza Bo halen şaşkındı. Elma havadan aşağıya düştüğünde ise Kung Liu hiç istifini bozmamış ve yere fırlatmış olduğu Dokay Pıne'ye bakmadan ''Ye onu!'' diye emir vermişti.
Dokay Pıne emirleri dinleyen bir köpek gibi hızlıca yerdeki kirli elmayı almış ve afiyet ile yemeye koyulmuştu. Bu sırada ise Mirza Bo kendisini tehlikede hissetmiş ve vücudunu savaş pozisyonuna geçirmişti. Halen hissiyatı gelmeyen kolu ise kendi kendine sallanıyordu. Kung Liu karşısında ki kişiyi iyice süzmüş ve ''Güçlüsün... Hemde bayağı fazla.'' Demişti ve hiç vakit kaybetmeden ileriye doğru yıldırım gibi atılmıştı. Bu sefer daha temkinli davranan Mirza Bo karşısındaki canavarın kendisine değmesini engellemek için sismik adımları kullanmaya başlamış ve doğruca o mevziden ayrılıp kendisine uygun bir pozisyon aramıştı.
Bu sırada iki güçlü canavarın çarpışmasından ötürü korkudan kaskatı kesinlen korumalar için zaman neredeyse durmuş gibiydi. İki canavarın saldırıları öyle tutarsız ve güçlüydü ki kimi zaman korumalara çarpıyordu.
Çarpan darbe Kung Liu ve Mirza Bo için tıpkı bir tofuyu ezmeye benziyordu ancak aynı şey bir koruma için geçerli değildi. Tofuyu ezmeye benzeyen darbe aslında direkt olarak koruma için ölümü getiriyordu.
Yirmi nefes süren bu çetin karşılaşma sonrasında iki tarafta tekrar görünür olmuş ve nefes nefes kalmışlardı. Sadece yirmi nefeste bütün tekniklerini bir birine gösteren bu ikili için neredeyse dövüşün sonucunu belirlemek imkansızdı.
Tam bu sırada ise avludan güçsüz bir ayak sesi duyuluyordu. Gücünün azlığı nedeniyle ikili direkt olarak bir çocuğa ait olduğunu düşünmüştü ancak umursamamış ve bir birlerine bakmaya devam etmişlerdi.

Uzun süren bakışmaların sonunda ''Hey bırak beni !!!'' diye bağıran çocuk ile birlikte ikiside bu çocuğun kim olduğunu tanımıştı, bu çocuğun adı ''Kung Lao'ydu.

Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum