Angoria Bölüm 25

Angoria Bölüm 25: Neden? (2)
Kung Lao kandan ötürü gül rengine dönüşmüş dudakları ve çenesi ile boğazından çıkartabildiği en yüksek ses ile bağırmış ve yumruğunu karşısında bulunan ve onu öldürmek isteyen Mirza Bo'ya karşı savurmuştu.
Mirza Bo kendisine bu şekilde bir yumruğun gelmesini beklemediği için yumruk göğsüne doğru gelirken yapabileceği sadece üç veyahut beş tane hareket vardı. Bunlardan sadece birisini faaliyete koyabileceğini bilen Mirza Bo gereksiz olacağını düşünerek sadece tek eli ile yumruğu yakalamayı denemişti.
Ancak yapmış olduğu bu hata ile birlikte elini adeta bir yıldırım çarpmıştı. Yumruk o kadar çok güçlüydü ki Mirza Bo elinin ısınması sonucu daha fazla tek el ile engelleyemeyeceğini anlamış ve ikinci elini de öndeki elinin arkasına desteklemişti.
Göğsüne yakınlaştıkça artan yumruğun etkisi ilk elinin tamamen uyuşmasına ve ikinci elinin ise yarı yarıya uyuşmasına neden olmuştu. Gelen kuvvet ile birlikte bacağı bir adım geriye gitmiş ve dengesinin bozulmasına sebebiyet vermişti.
Kung Lao yumruğu atarken ki düzeni o kadar düzgündü ki dışarıdan gören insanlar ufak bir ustanın şov yaptığına inanabilirlerdi. Yumruk Mirza Bo ile çarpıştığında dudaklarından kan ile karışık bir dizi tükürük daha dışarıya saçılmıştı. Bu saçılan kan ile birlikte Kung Lao üst organlarının da zarar görmeye başladığını anlamıştı. Bedeni tamamen teslim olma bayraklarını çekmişti ancak beyni ve kişiliği ise bunların hiç birisini önemsememiş ve çekilen bayrakların hepsini teker teker yakmaya devam etmişti.
Kafasında sürekli dolanan 'Neden?' sorusuna bir yandan çözüm ararken bir yandan da bir sonraki atağı için dengesini kaybetmiş olan Mirza Bo'ya doğru ilerleyişini sürdürmüştü. Bacakları sürünecek seviye ilerliyordu. Her adımı bir eziyet ve işkenceden beterdi. Ayak tabanları her adımı ile birlikte on binlerce parçadan oluşan bir kırık cam havuzuna giriyor gibiydi. Nefesi ise yer yer düzene giriyor yer yer ise kontrolünden çıkarak sürekli ancak az nefes almasına neden oluyordu.
Mirza Bo Kung Lao'nun bu yaşta bu kadar etkileyici bir nefes alma düzeni olmasına şaşırmış ve büyük bir ilgi duymuştu. Biliyordu ki karşısında ki çocuk şuan sadece nefes kontrolü ile bilincini açık tutabiliyor ve bedenini hareket ettirebiliyordu. Böyle bir olaya kaç şifacı şahit olabilirdi ki? Bu olay bütün bilgilerini alt üst edecek seviyedeydi.
Ayrıca biliyordu ki Mİrza Bo vurmuş olduğu tekme ile birlikte Kung Lao'un karaciğer iflas etmiş ve pankreası ise hasar görmüştü, midesinde çatlak oluşmuş ve bağırsaklarına mide asitinin dökülmesine sebebiyet vermeye başlamıştı.
Daha fazla kendisini tutamadı ve yerde iken ellerini bir birine vurmaya başladı.
''Şak!, Şak!, Şak!''
Kung Lao bir saniye bile düşünmemiş veyahut gelen alkış seslerine aldırış etmemişti. Bacaklarının çektiği acıya önem vermeden son gücü ile sol bacağını havaya kaldırmış ve sonrasında ise indirmişti. İlk darbesini vurduktan sonra beklememi ve tekrar bacağını havaya kaldırarak ikinci darbesini indirmişti. Bu şekilde dört darbe daha vurmuştu...
En sonunda Kung Lao son darbesini vurmuş ve ''Neden mi? Bir nedeni yok ihtiyar... '' Demişti. Ardından ise tekrar bir tekme atmış ve ''Nedeni neden yok biliyormusun?... Çünkü bu evrende herkesi kurtaramazsın gücün yetmez anlıyormusun? Yoluna çıkan her taşı kenara koymaya çalışırsan en sonunda öyle bir taş karşına çıkar ki yorgun vücudun bunu kaldıramaz! Bazı taşları direk yok saymalısın bazılarını ise yok etmeli ve sadece en hoşuna gidenleri ise kenara çekmelisin...'' Diye bağırarak konuşmuştu.
Mirza Bo her darbenin beline doğru ve aynı noktaya olduğunu bilse bile bir saniye bile kıpırdamamıştı. Söylenilen söz o kadar derin bir anlama sahipti ki ne konuşmuş nede hareket edebilmişti.
''Önüme çıkan taşlardan birisi çok çirkindi o kadar çirkindi ki onu yok ettim, ne olmuş yani? Bunu yapmamın tek sebebi yolun sonunda bulunan büyüleyici taşı kenara kaldırabilmem için gerekli gücü saklamış olmam değil midir? Evet... Onun ile konuşurken çok aç gözlü birisi olduğunu daha başında anlamıştım ve sırf korksun diye senin öğrencin olduğumu söylemiştim. Ancak beklediğim tepki ile gördüğüm tepki arasında nehirler kadar fark vardı! Bu yüzden bende onu aşağılayıp net bir para teklif ettim.''
Mirza Bo söylenen her sözcük ile birlikte giderek kısılmakta olan ince sese bütün odağını vermiş ve dinlemeye koyulmuştu. ''Ancak o bunu bir hakaret olarak saydı ve benim üstüme doğru saldırdı. O aşamada yalnızca kendimi savunabilirdim ki bende öyle yaptım. Sen gördüğüm kaynak girişi noktasına doğru tüm gücüm ile vurdum...''
Mirza Bo şaşkınlıktan neredeyse ölmek üzereydi eğer suratı ile bunu ifade edebilmiş olsaydı. Ağzının yanlarında bulunan nekid dağları kadar açılması gerektiğini biliyordu. Aynı noktaya bir darbe daha aldıktan sonra dişlerini sıkmış olmasına rağmen Mirza Bo aldırış etmemiş ve darbenin sonucunda tekrar ufak ağzı açılan Kung Lao ya kulaklarını dikmişti. ''Ancak ona karşı kendimi ne kadar savursam savunayım çevrede bir çok insan vardı ve onlarda beni öldürmek istiyordu. Söylesene bana ihtiyar ne yapmalıydım? Aklıma gelen ilk şeyi yaparak öldürdüğüm tüccardaki paramı aldım ve sonrasında ise senden kopyalayarak öğrendiğim hız tekniği sayesinde kaçtım!! Sonra ne oldu peki!!! Bütün bunlar neye yaradı!! İçeride beni buraya getirebilmek için kendi hayatını heba etmiş olan büyüleyici taş kenara çekilebildi mi peki? Halen daha kendi kendine ufalanıyor peki kimin yüzünden?! '' demiş ve tekrardan bir tekme daha atmıştı. Ancak atmış olduğu son tekme ile birlikte içinde bulunan kaynak enerjisi sınırına dayanmış ve bütün vücudu yapıştırıcının eskimesi ile birlikte birbirinden ayrılan kitap sayfaları gibi teker teker dökülmeye başlamıştı.
Mirza Bo kendisini bir anda yere bırakan Kung Lao'yu gördüğü anda bu sert konuşmalarının da bittiğini anlamıştı. Ancak duymuş olduğu sözler yüreğine o kadar derinden işlemişti ki içindeki acının böbreğinde hissettiği acıyı yutmasını sağlamıştı. Küçük çocuğun çektiği vicdan azabını daha kendisinin bile çekmediğini düşünen Mirza Bo ayağa kalkması ile birlikte yerde sırt üstü yatan ve zar zor nefes alan Kung Lao'ya doğru eğilerek bakmıştı. Eğilmesi sadece yakından incelemek için değildi. Aynı zaman özrünü dile getirmek içindi...
Kolları ile ufak çocuğu kaldıran Mirza Bo böbreğinin acısı ile ağır adımlar atarak ufak kulübesinin yolunu tutmuştu. Yaşamış olduğu ardı ardına şoklar ile ruhu felce uğramış ve içten içe bedenini yemeye başlamıştı.
İçten kendisini sorgulamaya başlamış ve yapmış olduğu eylemlerin iyi yöndemi mi yoksa kötü yöndemi olduğunu bulmaya çalışmıştı. Kung Lao'yu her zaman kullandığı yatağına yerleştiren Mirza Bo en sonunda yaptığı eylemin kötü bir hareket olduğuna kna olmuş ve vicdanının haykırarak kendisine karşılık vermesine izin vermişti.
Kendisini yargılaması sona erdiğinde harekete geçmiş ve kendi ufak ecza dolabında bulunan şifalı bitkileri tek tek kontrol ederek gerekli olanları toplayıp her zaman kullanmış olduğu cezvesinin içine doldurmaya başlamıştı. Suratı terden sırılsıklam olmuştu, Kung Lao'nun ayaklarında, sırtındaki kanamalara eşlik eden iç kanamalar her saniye daha fazla artıyor ve vücudu her saniye dahada kötüleşiyordu. Mirza Bo bunun önüne geçmezse eğer çocuğa ne olacağını çok ama çok iyi biliyordu...
Dudaklarını kemirerek hazırlamış olduğu ilacı top haline getirmiş ve Kung Lao'nun çenesini zorla açtırarak elindeki ufak top halindeki şifalı ot topluluğunu yutturmuştu. Daha sonrasında ise dolabında bulunan bir merhemi eline alarak Kung Lao'nun ayaklarına ve beline sürerek kanamanın şiddetin azaltmıştı.

yapmış olduğu bu hareket Kung Lao'nun suratında bir rahatlama meydana getirmişti. Bu rahatlama ile birlikte gerginliğinin bir nebze de olsa düştüğünü hisseden Mirza Bo 'Şimdilik iyi olacak.' diye düşünerek dışarıya çıkmıştı. Hedefinde ise Nekid Dağları yer alıyordu...

Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum