Angoria Bölüm 2- Sanırım bu gün çok eğleneceğim.
Kung Lao, uykusunun en tatlı yerinde gözlerinin aralanması ile birlikte kendisini yeni doğmuş bir atın tazeliğinde hissetmişti. Sulanan gözlerini ovuşturması ile birlikte ellerinin üstü ıslanmış ve gözleri tıpkı iğneler girip çıkıyor gibi acımıştı.
Etrafına hızlıca göz gezdiren Kung Lao yaklaşık on beş adım büyüklüğünde ki bir odanın içerisinde olduğunu fark etmişti. Anılarından bu odanın kendisine tahsil edilmiş kaynak gücü odalarından birisi olduğunu anlamıştı.
Gözleri ile yabancı gelebilecek her türlü eşyayı tarayan Kung Lao bir şey göremeyince derin bir nefes vermiş ve hızlıca bacaklarının üstüne oturmuştu. Bu sırada ise odanın ahşap kapısı aralanmış ve içeriye en fazla beş döngü ve bir yarım döngü yaşında olabilecek bir kız evladı girmişti. Elinde tutmuş olduğu tepsinin üstünden sıcak yemeklerin eşsiz buharı yükseliyordu. Kung Lao daha genç kız içeriye girer girmez kim olduğunu tanımıştı. Bu ikinci kuzen '' Zend Runya'' dan başkası değildi.
Zend Runya, üçüncü elder olan ''piç'' lakabı ile ünlenmiş Zend Denzi'nin ilk kızı idi. Klanın içine bir bebek iken girmiş olan Zend Denzi getirildiğinde kundağında ismi yazılı olduğu ile ilgili hikaye herkes tarafından bilinirdi. Klan içerisinde kimse kızını onun ile görüştürmek istememiş ve bu yüzden krallıkları içerinde ki en yakın şehirde kısa bir süre yaşadığı dönemlerde bir handa ''Lel Mari'' ye yağmurun zemine değmesi kadar hızda aşık olmuş ve yaklaşık yarım döngü peşinden koştuktan sonra ise evlenmişti.
Bir döngülük zaman içersin de ise Zend Runya doğmuş, ailenin tek neşe kaynağı haline gelmişti. Neşeli bir kişiliğe sahipti, kolay kolay kimseye sinirlenmez insanların üzülmesine ise asla dayanamaz idi. Kung Lao yeni bedeninin hafızasındakileri incelemeyi bitirdiğinde Zend Runya'nın pür dikkat ona doğru baktığını fark etmişti. ''Büyük kardeş Lao siz iyi misiniz? '' diye soru sormuş ardından ise kafasını sağa doğru eğmişti.
Kung Lao bu kızın oldukça güzel olduğunu fark etmiş ve en fazla yedi döngü içerisinde taliplerinin bir kuyruk denizi olacağını tahmin etmişti. Gülümseyen Kung Lao elini Zend Runya'nın başının üstüne koymuş ve ''Endişelenecek bir şey yok, ben iyiyim '' demişti. Hemen ardından ise konuyu değiştirmek için ''Vhoaaa bu... On yıllık üzüm suyu değil mi? '' demişti.
On yıllık üzüm suyu hiç de küçümsenecek bir meyvenin suyu değildi. İsmini özelliğinden alırdı, sadece on yılda bir kez meyve veren bu salkım öyle lezzetli bir üzüm verirdi ki rivayete göre tanrı bile bunu çok beğenmiş ve sırf bu yüzden de herkes içemesin diye ağacı mühürlemişti.
Zend Runya sanki daha demin hiçbir şey olmamış gibi hızlıca gülümsemiş ve '' Evet, ikinci elder bunun seni iyileştireceğini ve ayrıca yanında bu yemeklerin gitmesi gerektiğini söyledi Büyük Kardeş'' dedi. Kung Lao yemeklerin kokusunun burnuna dolması ile birlikte karnının gong sesi ile gümbürdediğini hissetmiş ve ağzının suyunun akmasına engel olamamıştı.
Tüm yiyecekler esasında; sıcak ekmek, tatlı patates, on yıllık üzüm suyu ve bir parça tavuk budundan başkası değildi. Ancak uzun zamandır yemek yemeyen Kung Lao için bunlar adeta bir ziyafete dönüşmüştü.
Kibarlığı tamamen unutarak ilk atalarına şükreden Kung Lao yemekleri silip süpürmek ile ilgilenmeye başlamıştı.
Bu sırada tam karşısında olduğunu bile unutmuş olan Kung Lao Zend Ranya'nın ''İştahın açılmış Büyük Kardeş '' demesi ile birlikte utanmış ve boğazında kalan yemekleri yutkunmak için on yıllık üzüm suyundan içmeye koyulmuştu. Yanakları kızarmış olan Kung Lao daha kibar yemesi gerektiğini düşünerek tepsi içerisinde bulunan takımları kullanarak yemeye başlamıştı.
Yemek bitiminde Kung Lao derin bir nefes çekmiş ve dişinin arasında kalmış olan et parçasınıda yuttuktan sonra Zend Runya'ya doğru bakmıştı. Yüzünde garip bir gülümseme ile dağa bakan bir geyik gibi görünen Zend Runya Kung Lao'nun elini iki kez sallaması ile kendisine gelmiş ve yüzünün kızarmasına mani olamamıştı. Esmer ten rengindeki açan kızıllık öyle güzeldi ki Kung Lao yedi döngülük sürenin beş döngüye düştüğüne kesinlikle emindi...
Bir süre daha birbirlerine boş bir ifade ile bakmaya devam ederken bu ifadesizliği bozan kişi Zend Runya olmuştu. Anlık bir heyecan ile ''Ahh! Neredeyse unutuyordum! İkinci elder bir de sana bu notu vermemi istedi '' dedi ve elbisesinin kıvrımlarından bir kağıt parçası çıkardı. Daha sonrasında ise bir saniye bile duraksamadan eline tepsiyi alan Zend Runya ''Dilerim ki hızlı bir şekilde iyileşirsin Büyük Kardeş'' dedi ve kapıyı açtığı gibi bir hız ile kapatmıştı.
Bir yemek süresi boyunca birileri ile birlikte olan Kung Lao tekrar yalnız kalmıştı. Yaralı olduğunu hatırladığından beri kaburgalarında bir sızı hisseden Kung Lao keşke hatırlamasam diye bir lanet okumuş ardından ise ikinci elderin onun için yazmış olduğu notu okumaya koyulmuştu.
''Iki hafta sonrasında klana geri dönecegim o süre zarfı içerisinde elinden geldigince iyiles ''
Diye kısa bir not yazmıştı. Bunun ne ifade ettiğini bilmeyen Kung Lao ensesini kaşımış ve demek bu şekilde sadece oturarak iyileşmem gerekiyor... Şunu biraz daha eğlenceli hale getirsek nasıl olurdu ki acaba? Diye düşündü ve hızlıca aklından bir saniye bile çıkmamış olan, bir önceki hayatının son anlarında öğrenmiş olduğu tekniği çalışmaya niyetlendi.
Ancak bunu yapabilmesi bile göğsünün bir ses şelalesi olmasını sağlamış ve bütün eklemleri hamlığına haykırış düzenlemişti. Hatırladığı bütün aşamaları yapamilmek için tam bir eziyet altına yatan Kung Lao ikinci , bir yemek süresi sonucunda istediği pozisyona girebilmişti.
Bacaklarının isyan etmesine aldırmadan gözlerini kapatan Kung Lao içinde bulunan Qi'yi dolaştırmaya ve ufak bir kısmını ise dışarıya doğru salmaya başlamıştı. Bu sayede etraftaki ham Qi'yi hissetmeye çalışmış ancak en ufak bir parçasını bile hissedemediği için Qi'sini geri çekmiş ve sadece bacaklarının bu duruşa alışabilmesi için elinden geldiğince bu pozisyonda durmuştu.
Bütün kaslarının çekilmeye ve titremeye başladığını hisseden Kung Lao derin bir nefes ile birlikte pozisyonundan çıkmış ve bacaklarını uzatmıştı. ''O zaman öğretilen bu hareketin kesinlikle bir amacı olmalı. Üstelik muazzam bir gücü de olduğu da su götürmez bir teknik... Ancak neden işe yaramıyor nerede yanlış yapıyorum ? '' diye düşünmeye başladı.
Pozisyonda kalması bir tütsü süresi kadar süren Kung Lao'nun düşünmesi ise en az dört yemek süresi kadar sürmüştü. En sonunda kafasında ki baş ağrısı ile birlikte pes eden Kung Lao, bacaklarının en azından yürüyecek kıvama gelmiş olduğunu anladığında ise hızlıca ayaklandı ve kapıdan dışarıya doğru kendisini atmıştı.
Odadan dışarıya çıktığında ise evin cidden büyük olduğunu ve tam da klan liderinin evi olduğunu fark etti. Kung Lao kapıları, duvarları ve motifleri incelerken ''Bir gün nasılsa benim olacak'' diye iç geçirdi. İçinde bulunan aç gözlülük o derece kuvvetliydi ki geçmiş yaşamında olduğu gibi bu hayatında bile hedefi değişmemişti. Kesinlikle bu binayı, klanı ele geçirecek olsa bile durmayacağını biliyordu...
Evin içerisinde dolaşırken etrafındaki inşaların iki çeşit olduğunu fark etmişti Kung Lao. Bunların birincisi kendisine acıyan ve şefkatli gözlerle bakanlar, ikincisi ise kendisini küçümseyen şekilde bakanlardı.
Açıkçası küçümseyerek bakanlara hak verebiliyordu. Güçsüzlerin ölüm ile kurtulabildiği bu dünyada yaşamak istiyorsan güçlü olmak zorunda idin. Ancak acıma ve şevkatli gözler ile bakanlara anlam veremiyordu. Güçsüz olan birisine acımak da güçsüzlüğün ta kendisi değil miydi?
Kendisine ise aşağılayan ve küçük gören insanlara ise sadece sırıtmak ile yetiniyordu. İçinden ise ''Bu küçük gördüğünüz çocuk ileride sizi yönetecek '' diye geçiriyordu. Ev içerisinden tam bahçeye doğru açılan kapıya varmıştı ki. Karşısında babası Kung Liu'yu görmüştü. Kung Liu ise oğlunu gördüğü gibi gülümsemiş ve ''Bakıyorum da sadece 3 günlük süre içerisinde ayağa kalkabilecek seviyeye gelmişsin işte benim oğlum ''demişti. Ardından ise ince olsa da uzun kollarını Kung Lao'nun vücudunu sarack biçimde birleştirerek sarılmıştı. Bu sarılma Kung Lao'nun canını acıtmış olsa da dışarıya belli etmemişti.
''Söyle bakalım nereye gidiyorsun Küçük Lao? ''
Her ne kadar güçsüz olsa da hem babası hem de klanın lideri olduğunu bilen Kung Lao, Kung Liu'yu önce selamlamış ardından ise '' İçeride havanın Yüz bin Ruh Çölünde ki hava kadar bunaltıcı, işte o yüzden bu küçük dışarıda durması gerektiğinin daha iyi olduğunu düşünüyor.'' Diye konuşmasını bitirmişti.
Kung Liu oğlundaki ani konuşma ve davranış değişikliğinden ötürü şaşırmış ve ardından ise geniş bir kahkaha atmıştı. ''Pekala tamam gidebilirsin ancak, Kung Rai' de seninle birlikte gelecek, birisinin seni koruması çok çok daha iyi olur. '' dedi.
Kung Lao birisinin de kendisi ile geleceğini duyduğunda başlangıçta sinirlenmiş olsa da daha sonrasınd Kung Rai'nin geleceğini duyduğunda ister istemez sevinmişti. ''Bu küçüğünüz önemsediğiniz için teşekkürlerini sunuyor. '' dedi ve hafifçe eğildi ardından ise bahçenin kapılarına doğru yöneldi.
Arkasından Kung Lao'ya bakan Kung Liu ''Sanırım gerçek bir erkek olmaya başladı'' diye düşünüyordu.
Aynı zamanda Kung Lao ise '' Sanırım bu gün çok eğleneceğim.'' Diye düşünerek bahçenin kapılarından geçiyordu.
Comment Now
0 yorum