Angoria Bölüm 10

Angoria Bölüm 10: Banyo Vakti Geldi!!!
Kung Drof şaşkın ve sinirli bakışlar eşliğinde ''Bana nerede olduğunu götsereceksin!!'' diye bağırmıştı. Karşısında ki koruma bu bağırma ile afallamış olsa da çok geçmede kendisine gelmiş ve saygı ile selam verip ''Beni takip ediniz efendim.'' demişti. Koruma neden bu kadar endişeli olduğunu anlamamış olsa da Kung Drof içinden tek korktuğu kişi olan ağabeyine karşı büyük bir korku içerisindeydi. Bir şekilde onu bulması gerekiyordu, bulamazsa ağabeyi Kung Liu'nun ona karşı neler yapabileceğini çok iyi biliyordu...
Bu sırada Kung Drof ve önündeki koruma bir miktar ilerlemişlerdi. ağaçların sık olduğu bu bölgede irice bir ağacın gövdesi, köklerine kadar kanın kırmızı rengi ile boyanmış ve aşağıya köklerinin içerisinde bir labirent gibi yayıldığı toprağa doğru ilerlemişti. Kung Drof'un alnından aşağıya soğuk bir damla ter düşmüş ve istemsiz bir şekilde yutkunmuştu. Kung Lao'nun kanı olduğuna emindi. Kaburgasında ki kırık demek bu kadar fazla kan kaybettirdi... diye düşünen Kung Drof kafasını kaşıdı ve sonrasında ise ellerini belinin arkasında birleştirdi.
Bu duruş küçüklüğünden beri alışagelmiş olduğu düşünme duruşundan başkası değildi. Kung Drof etrafta gezmeye devam etti. Gözleri bu karanlık, idrar ve çürük toprak kokan ücra köşesinde simsiyah toprağın hemen üstünde yer yer kan olmuş beyaz bir kaftan gözlerinin önüne düşmüştü.
Bu bir kaftan değildi, sadece kaftanın bir gömleğinden ibaretti. Ancak Kung Drof bu gömleğin kime ait olduğunu çok iyi biliyordu, sahibi Kung Lao'dan başka kim olabilirdi ki?
Hemen yerden alan Kung Drof gömleğe dikkatlice baktı. Kurumuş kan yüzünden kimi yerler kağıt kadar katı bir hal almıştı, kanın değememiş olduğu yerler ise öyle saf ve öyle yumuşaktı ki, kendisi de dahil olmak üzere sadece birkaç kişi bu tür bir kumaş giyebiliyordu...
Kung Drof arkasında toparlanmış ve esas duruşta bekleyen korumalara baktı ve ''Ne bekliyorsunuz ilerleyin sizi mankafalılar !!'' diye sert bir tonda konuştu. Korumalar aldığı emir ile birlikte aynı adımda ilerlemeye ve etrafı kolaçan etmeye devam ettiler. Bu sırada ise Kung Drof kaynak enejisini kullanarak etrafta canlı olup olmadığını araştırmış. Hiç kimsenin bulunmadığını görünce içinin rahatladığını hissetmişti. Bu esnada korumalar Kung Droftan aldıkları emir doğrultusunda ilerlemiş ve Kung Drof'tan kırk adım kadar uzaklaşmışlardı. Kung Drof gayet hızlı olduklarını düşünmüş ve bacaklarını gerdirerek uzun bir sıçramanın ardından onlara yetişmişti.
Korumalar bir anda yanlarına inen Kung Drof'un heybetli ve gösterişli inişi karşısında şoka girmiş ve hiç birisi tek bir söz edemeden ağızlarının şaşkınlığı ile Kung Drof'a bakakalmıştı. Aradan bir kaç saniye geçmiş ve Kung Drof ilerlemeye başlayınca askerlerinde şaşkınlığı sona ermiş ve sanki hiç bir şey olmamış gibi yanlarına gökyüzünden düşerek yoluna devam eden Kung Drof ile birlikte yola devam etmişlerdi.
'' Demek güç elinde bulununca bunları bile yapabiliyorsun ?!''
''Hişşt..!! kes sesini evet yapabiliyorsun, ancak böylesine bir güç elde etmek için çok çalışman veyahut ruhunu şeytana satman gerekli... ''
''Yani Kung Drof ruhunu şeytana mı sattı? ''
Böylesine saf bir soruyu soran içlerinden birisi öyle şaşkın bir bakış atmıştı ki etrafındaki herkes bu kadar saf olduğuna küfür etmişti...
''Gevezeliği bırakın ve aramaya devam edin!!'' diye bağıran Kung Drof'un ardından kimse ses çıkarmaya cesaret edememiş ve gözleri, yer ve gökyüzünü tarar halde kendilerini bulmuşlardı...
Bu sırada ise yaklaşık bir yemek süresi boyunca etrafı kolaçan eden korumalar ve Kung Drof havanın kararmaya başlaması ile birlikte görüşlerini kaybetmiş ve etrafa kör bir timsahın gözleri ile bakmaya başlamışlardı.
Kung Drof havanın kararmasını ile umursamadan devam etmek istiyordu. Kung Lao'yu ne şekilde olursa olsun bulması gerekti. Ancak arkasında ki korumaların bitkin düşmüş hallerini gördükten sonra bir miktar durmasının hepsine iyi geleceğini çok iyi biliyordu.
''Burada on yemek süresi boyunca duruyoruz. Nöbetten sonra burada aramaya katılmış olanlar gözlerini dinlendirsin geri kalanı ise uykuda olan nöbetçilerin rahat uyuması için nöbette dursun!!'' demiş ve kendisini uzun bir ağacın geniş gövdesine bırakmıştı. Ellerini ensesinde birleştirmiş ve ormanların açıklıkta bıraktıkları gökyüzüne bakmaya başlamıştı.
***
Kung Lao kendisinin yeni evi olarak kabul ettiği girişinin en fazla beş yetişkin kol uzunluğuna sahip olduğu mağaraya girmiş ve omuzunda taşımış olduğu Bir bir ses Tilkisini yere bırakmıştı. Mağara'nın zemini oldukça düz ve sıcaktı, yanları ise yer yer çukurlar ile doluydu.
Kung Lao mağaranın gerçekten bir eve benzediğini düşünüyordu. ''Yeterli aydınlatması olduğunda çok daha iyi bir hal alacaktır'' diye konuşan Kung Lao mağaranın yankı sesi ile birilikte irkilmiş ve daha alçak sesli konuşması gerektiğini hissetmişti.
Gökyüzünün karardığını fark etmiş ve yıldızların onu kucaklaması ile birlikte gözlerine serptikleri uyku tozundan nasibini almış bir vaziyette gözleri yaşlı bir kediyi andırıyordu. Kendisine ateş yakabilmek için etrafına bakan Kung Lao daha öncesinde dikenlerini sökmüş olduğu muz ağacına geldiğini fark etmemişti bile...
Muz ağacının üzerindeki kalın dikenlerin son derece kuru olduğunu ancak uzun süreli bir ateş için yetersiz olduğunu fark eden Kung Lao şansına küfürler etmiş ve etrafta kuru çalılar bulmak üzere dolaşmaya başlamıştı.
Bir anda kararan hava Kung Lao'yu ürkütmüş olsa da ateş yakabilmek için bunun gerekli olduğunu çok iyi bildiği için yoluna devam etmiş ve içinden Ne olur bir kaynak canavarı çıkmasın diye dua etmişti. Yeni evi olan mağaranın etrafında dolaşan Kung Lao asla mağarasının görüş mesafesinden çıkmasına izin vermiyor ve sürekli olarak etrafında turlar atıyordu.
Yeterli miktarda odun topladığını düşünen Kung Lao daha fazlasının kolları ile taşınamayacağını bildiği için bir kumbaranın alçak gönüllüğü ile başka kuru dal tolamamış ve hızlıca mağarasına doğru ilerlemeye koyulmuştu...
Mağarasına ilerler iken olası tehlikelere karşı kulağını pür dikkat açmıştı. Yapmış olduğu hareketler ile uykusu açılmış ve gözleri bir şahinin etrafı taradığı gibi taramaktaydı. Sonunda mağarasına gelen Kung Lao elindeki kuru dal parçalarını Düzenli bir biçimde yere bırakmıştı. Ardından ise gözü öldürmüş olduğu bin bir ses tilkisine kaymış ve onun ile ne yapması gerektiği hakkında kendi kendisine konuşmuştu.
En sonunda çevirmenin en iyi seçenek olduğunu kabul etmiş ve elindeki bıçak ile doğruca tilkinin yanına doğru yürümüştü. Daha sonrasında elindeki bıçak ile ölüm sertliği geçmiş olan Tilkiye bakıp hiç vakit kaybetmeden bıçağı karnına sokmuş ve sonrasında ise düz bir doğrultuda yukarıya doğru bıçağı kendisine doğru çekmişti. Göğüs kafesinin ucuna kadar kesen Kung Lao bu kadar uzunlukta bir deliğin yeterli olacağını düşünmüş ve iç organlarını çıkarmaya başlamıştı. Çıkarmış olduğu tüm iç organlara üzülerek bakan Kung Lao yanında bir tencere ve aletlerin olmamasına lanet etmiş ve elinde tutmuş olduğu iç organlarını dışarıda uygun bir uzunluk ve genişlikte çukur kazarak içine gömmüştü.
Daha sonrasında tekrar mağaraya dönen Kung Lao böceklere yem olmasını istemediği etini hızlıca derisini yüzme işlemne başlamıştı.
Çok acemi olduğu için Tilkinin dersini yüzmesi haliyle çok zordu bu yüzden nereden bakarsanız bakın beş yemek süresi kadar vakit harcaması gerekmişti.
En sonunda ise Kung Lao alnında biriken teri minik eli ile silmiş ve ''Bitti !!'' diye sevinmişti.
Şimdi ise yapması gereken tek bir şey tilkiyi pişirmekti...
Kung Lao tilkiyi nasıl pişirmesi gerektiğini az çok anlıyordu. Daha öncesinden mağarasına koymuş olduğu odunlardan y harfine benzer bir şekilde ki uzun iki dal parçasını ve birde uzun mu uzun düz bir dal parçasını bir kenara ayırarak diğerlerini yakmaya koyulmuştu. Yakması aşırı zor olmuştu. En zoru ise yakılmaya eğer bir çalış taşı bulabilmekte idi.
Yaklaşık olarak iki yemek süresini de bu taşı bulup yakabilmeye ayıran Kung Lao sonunda yaktığında ise çıkan çıtırtılar eşliğinde almış olduğu y harfi şeklindeki parçaları ateşten bir miktar uzak bir bölgeye dikmiş ardından ise uzun sopayı Tilkinin anüsünden geçirip ağız bölmesinden çıkmasını sağlamıştı. Sopanın uzun kenarına ise üstünde bulunan kumaş kemer ile ağlayarak ağır bir taş yerleştirmiş ve ateşin üstünde kendi kendisine dönmesinden emin olduktan sonra öylece bırakmıştı, bu sayede biraz da olsa dinlenebilecekti.
--Sabah Vakti--
Kung Lao burnuna dolan mis gibi et kokusu ile kendine gelmişti. Gözlerini açtığı anda hindistan cevizinin kabuğu renginde olmuş olan et istemeden de olsa midesinin guruldamasına neden olmuştu...
Kung Lao en son yemiş olduğu zamanı aklına getirdi. Klanın köşkünde kendi gelişim odasında yatağında yemişti, onun dışında ise ağzına tek bir lokma bile yememişti...
Hızlıca kumaş kemerine bağlı olan taşı sökmüş ve daha sonrasında ise ipe bağlı olan kemerini sökmüştü. Kung Lao ağının suyu ile eti, bıçağını kaptığı gibi bir dilim kesmiş ve etin içinden çıkan suyun büyüsüne kapılmıştı...
''Enfes Kokuyor..'' diye sayıklamış ve kesmiş olduğu parçayı direkt olarak ağzına atmıştı. Sıcak olduğunu bile önemsemeyen Kung Lao bir-iki çiğnemenin ardından ise doğruca midesine indirmiş ve midesinin bu sıcak ve dolgun eti hazmetmeye başlamasını hissetmişti. Midesi Kung Lao'nun göndermiş olduğu et ile birlikte öyle bir sevince boğulmuştu ki dans etmeye ve içinde bulunan yeni yiyecekler oyunlar oynamaya başlamıştı.
(Mete Notu: Lan alt tarafı sindiriyor amk )
Kung Lao bir parça etin kendisine yetmeyeceğini fark ederek ardarda bıçağı ile pişen tilki etini parçalara ayırmış ve ardından ise bu parçaları midesine göndermişti. Her dilim için en fazla iki kez çenesini açıp kapatıyordu. Bu hali etrafta başka bir canlı var diye hem etrafa bakınan hemde apartopar yemeğini yemeye koyulan bir çitaya benziyordu.
En sonunda kendisine geldiğinde Kung Lao tilkinin neredeyse yarısını yediğini fark etmişti ve bunu yaptığında kendisinden utanmıştı, ancak buna midesi dahil değildi... Şişen midesinin öyle bir maymun iştahı vardı ki sanki hiç yememiş gibi halen istemekteydi. Ancak Kung Lao daha fazla yerse akşama yemeğinin kalmayacağının bilinci ile eti soğumuş kamp ateşinden alıp mağaranın içinde bulunan çalıların üstüne yerleştirmiş ardından ise kalan çalılar ile üstünü kapatmayı ihmal etmemişti.
Bu işlemide hallettiğini düşünen Kung Lao kurumaya bırakılan posta bakmış ve ''bir iki gün daha bekle bakalım sonrasında senden neler çıkacak...'' demiş ve ardından ise gerinmişti. Kendisini son derece enerjik hisseden Kung Lao koltuk altını koklamış ve yeni yeni çıkmaya başlamış olan kıllar yüzünden bir adamı öldürmüş gibi koktuğunu fark etmiş ve suratını yaşlı bir gergedanın kasık bölgesi gibi buruşturmuştu. Etrafında bir terslik olmadığını fark ettiğinde ise mağarasından fırlarcasına çıkarak ''Banyo vakti geldi!!'' diye bağırmıştı...


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum